1 Haziran 2025 Pazar

Anlatılar ve Sayılar, Süreçler ve Sonuçlar, Ölçme Yöntemleri: Büyüme Verisi Üzerine Bir Beyin Fırtınası

 

Anlatılar ve Sayılar

Geçtiğimiz Cuma günü Türkiye’nin 2025 yılı ilk çeyrek büyüme verisi açıklandı: Çeyreklik bazda %1, yıllık bazda %2. Rakam net, ama yorumlar çok çeşitli. Sosyal medyada ve ekonomi çevrelerinde patlayan analizleri izliyorum. Aynı veri, farklı yorumlar; aynı sayı, bambaşka anlatılar...

Aklıma Aswath Damodaran’ın Anlatılar ve Sayılar adlı kitabı geliyor. Damodaran’a göre sadece sayılar değil, bu sayıların nasıl hikayeleştirildiği de en az onlar kadar önemlidir.

Mesela Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz'a göre Türkiye ekonomisi 17 çeyrektir kesintisiz büyüyor; bu bir başarı. Başka birçok ekonomiste göre ise ekonomi potansiyelinin altında bir performans sergiliyor, sanayi ve tarımda ciddi bir duraklama ya da gerileme var. Aynı durum ihracat verileri için de geçerli: Yıllıklandırılmış ihracat üç yıldır yatay seyrediyor. Kimilerine göre bu ciddi yapısal sorunların habercisi, kimilerine göre ise büyük bir dış ticaret başarısı.

Veriler değişmiyor, ama anlatılar değişiyor. Özellikle siyasi bakış açısı devreye girdiğinde bu farklılıklar daha da derinleşiyor.

Süreçler ve Sonuçlar

"Gibi" dizisinin bir sahnesinde Yılmaz karakteri, İlkan'a şöyle sesleniyor:

“Olaylar yaşanırken hiç gıkın çıkmıyor. Süreçte yoksun, sonuçlar üzerine konuşuyorsun. Sonuçlar üzerine herkes konuşur; sürece gel...”

Bu replik aslında birçok ekonomist için de geçerli bir eleştiri. Ne yazık ki ülkemizde ekonomi üzerine konuşan birçok kişi yalnızca sonuçlara odaklanıyor. Süreçleri analiz eden, neden-sonuç ilişkisini kuran, politika önerileri geliştiren, yapısal meseleleri dert edinen kişi sayısı çok az. Öne çıkanlar genellikle sosyal medyada ilgi çekmeyi amaçlayan, yüzeysel içeriklerle dikkat çeken "pop-ekonomistler".

Sanayi neden zayıf? Neden teknoloji üretemiyoruz? Yüksek katma değerli üretim neden gelişmiyor? Bu gibi süreçleri analiz eden pek çok nitelikli çalışma, ya görmezden geliniyor ya da görünürlük kazanamıyor.

Örneğin yıllardır tekrarlanan bir cümle var: "Yapısal reformlara ihtiyaç var." Peki nedir bu yapısal reformlar? Hukukun üstünlüğü, demokrasi, eğitim reformu gibi başlıklar elbette önemli; fakat bu başlıkları somutlaştıran, uygulanabilir politika seti öneren çalışma sayısı kaç?

Ölçme Yöntemleri ve Ekonomik Göstergeler

Eğitim alanında sıkça tartışılan bir konu vardır: "Ölçme araçları amaç haline geldiğinde sistemde neyin ölçüldüğü belirsizleşir." Sınavlar, projeler, ödevler öğrencinin bilgi düzeyini ölçmek için vardır; ama not, zamanla amaç haline gelir. Bugün birçok okulun tek hedefi YKS başarısı oldu. Bu durum eğitimde olduğu kadar ekonomide de geçerli.

Ekonomi %2 büyüdü. Ama hangi alanlar katkı verdi? Sanayi küçüldü mü, tarım geriledi mi? Ya da enflasyon %40 deniyor. Ancak alt kalemlerde temel ihtiyaç fiyatları yükselirken otomobil fiyatları gerilemiş olabilir. Kişi başına gelir 12 bin dolar diyoruz. 4 kişilik aileye 48 bin dolar düşüyor teorik olarak. Ama hayatında bu kadar parayı bir arada görmemiş milyonlar var.

Rakamlar, ölçüm araçlarıdır. Fakat biz ölçüm aracını amaç haline getiriyoruz.

Veri Frekansı ve Anlamlandırma Sorunu

Bir diğer önemli konu ise veri frekansı. Yani verinin ne sıklıkla açıklandığı. TCMB’nin bilanço verileri günlük, hisse senedi fiyatları anlıktır. Ama büyüme verileri üç ayda bir ve genellikle iki ay gecikmeli açıklanır. Üretim ve ciro endeksleri de benzer şekilde aylık ve gecikmelidir.

Şirketler için ihtiyaç duyulan veri frekansı çok daha yüksektir; hızlı kararlar, hızlı analiz gerektirir. Buna karşılık ekonomi politikaları daha düşük frekanslı, daha bütüncül verilere dayanır. Bu uyumsuzluk nasıl giderilir?

Cevabı süreçlerde aramalıyız. Sadece sonuçlara değil, nedenlere, dinamiklere odaklanmalıyız. Sahadan veri toplamalı, öncü göstergeleri etkin kullanmalı, düşük frekanslı verilerin geleceğini öngörebilecek modeller geliştirmeliyiz. Ve nihayetinde bu verileri anlamlandırabilecek, doğru anlatılar kurabilecek uzmanlara ihtiyacımız var.

Sonuç: Yeni Bir Ekonomik Anlatı Gerekli

Türkiye’de ekonomik analizlerin büyük bölümü ya uygulanabilirlikten uzak ya da pratik fayda sağlamayan teorik üretimlere dayanıyor. Gerçeklikten kopuk tezler, sahaya inemeyen akademik yaklaşımlar, pratikte karşılığı olmayan öneriler...

Sahaya indiğinizde reel sektörün çoğu zaman ekonomistleri “genel geçer, işe yaramaz söylemler üreten kişiler” olarak gördüğüne şahit oluyorsunuz. Bu algının değişmesi için, verilerle oynanmadan ama veriler arasında boğulmadan, süreçleri esas alan, uygulanabilir ve anlamlı projeksiyonlar sunan bir ekonomik yazına ihtiyaç var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder