19 Haziran 2025 Perşembe

Anlattığın, Karşındakinin Anladığı Kadardır

“Toplum beni anlamadı.”

Bu cümleyi çok kez duymuşuzdur. Van Gogh’tan Kafka’ya, zamanında değeri bilinmemiş pek çok sanatçının ortak feryadıdır bu. Sanatçının anlaşılmaması, çoğu zaman toplumun henüz o düşünsel, estetik ya da duygusal düzeye ulaşamamış olmasından kaynaklanır. Yani zaman, mekan ve zihin düzeyi henüz denk düşmemiştir.

Ama biz ekonomistler, finansçılar, veri analistleri için durum böyle değil. Bizim derdimiz genellikle toplumun henüz hazır olmaması değil, bizim yeterince açık anlatamıyor oluşumuz. Toplumun seviyesinin altına inmek değil mesele. Tam tersine, anlatmak istediğimizi, derinliğini koruyarak sadeleştirebilmek. Yoksa elimizdeki bilgi sadece bizde kalıyor, karşıya geçemiyor. Ve bu durumda suçlu olan toplum değil, biziz.

Bazen bir grafik görüyorum. Renk renk çizgiler, karmaşık eksenler, içinde kaybolduğum 8-9 farklı veri seti... Bir süre bakıyorum anlamakta zorlanıyorum. Sonra düşünüyorum: Belki bu grafiği hazırlayan kişi için her şey çok açık. Kendi kafasında kurduğu yapıda, her bir çizgi bir şey anlatıyor. Ama ben o kafanın içinde değilim. Dolayısıyla bu verilerin ne demek istediğini belki de tam anlayamıyorum.

Bir hocam şöyle derdi:

“Senin kafanda her şey anlamlı olabilir ama ben senin kafanın içinde değilim.”  Bu cümle, iletişimin özünü o kadar güzel özetliyor ki...

Bilmek Yetmiyor, Aktarabilmek Gerek

Sadece bir şeyi bilmek, onu başkalarına anlatabilmek anlamına gelmiyor. Bilgi, karşıya geçmediği sürece gerçek anlamına ulaşamıyor. Aktarmak, anlatmak ve en önemlisi anlatılanın anlaşılmasını sağlamak, bilgi kadar kıymetli. İşte tam da bu yüzden, iletişimin özü basitleştirmekte yatıyor.

Ama burada çok önemli bir ayrım var:

Basitleştirmek, içeriği yüzeyselleştirmek değildir. Sade anlatmak, mesajı boşaltmak ya da onu popüler kültür seviyesine çekmek değildir. Aksine, bir konuyu sade bir dille anlatabiliyorsak, o konuyu gerçekten anladığımızı gösterir. Çünkü ancak özü kavrayan kişi, gereksiz süslemeler olmadan, doğrudan anlatabilir.

Einstein da boşuna dememiş: “Bir şeyi basitçe anlatamıyorsan, yeterince iyi anlamamışsındır.”

Ekonomistlerin ve Finansçıların Sınavı

Sahada karşılaştığım en büyük sorunlardan biri şu: Ekonomi ve finans alanında yapılan birçok analiz, “genel geçer bilgiler” veya “genel kültür bilgisi” gibi algılanıyor. Oysa biz sahada gerçek sorunlara çözüm üretmeye çalışıyoruz. Ancak anlatım dili o kadar kapalı, o kadar teknik ve karmaşık ki, etki alanı daralıyor. Okuyucu anlamadığı şeyi sahiplenmiyor.

Halbuki biz daha açık, daha anlaşılır ve daha yalın raporlar yazmalıyız. Ama bu, içeriği basitleştirip “hafifletmek” değil; tam tersine, onu özünden koparmadan anlaşılır kılmaktır.  Karmaşıklığı azaltmak, etkisizleştirmek değil; bilginin etkisini artırmaktır. Herkesin okuyabileceği, anlayabileceği ama aynı zamanda derinliği olan metinler üretmek zorundayız. Çünkü bizim işimiz sadece analiz etmek değil, aynı zamanda anlattığımız şeyin anlaşılmasını sağlamak.

Sonuç: Anlaşılmak İçin Sadeleş

İyi analiz sadece veriye değil, anlatıma da dayanır. Bu yüzden, ekonomistlerin ve finansçıların daha sade, daha açık ve daha empatik bir dille konuşmaları, yazmaları gerekiyor. Çünkü anlatmak, ancak anlaşılırsa değerli.

Ve unutmayalım: Anlattığın şey, karşındakinin anladığı kadardır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder