“Toplum beni anlamadı.”
Bu cümleyi çok kez
duymuşuzdur. Van Gogh’tan Kafka’ya, zamanında değeri bilinmemiş pek çok
sanatçının ortak feryadıdır bu. Sanatçının anlaşılmaması, çoğu zaman toplumun
henüz o düşünsel, estetik ya da duygusal düzeye ulaşamamış olmasından
kaynaklanır. Yani zaman, mekan ve zihin düzeyi henüz denk düşmemiştir.
Ama biz ekonomistler, finansçılar, veri analistleri için durum böyle değil. Bizim derdimiz genellikle toplumun henüz hazır olmaması değil, bizim yeterince açık anlatamıyor oluşumuz. Toplumun seviyesinin altına inmek değil mesele. Tam tersine, anlatmak istediğimizi, derinliğini koruyarak sadeleştirebilmek. Yoksa elimizdeki bilgi sadece bizde kalıyor, karşıya geçemiyor. Ve bu durumda suçlu olan toplum değil, biziz.
Bazen bir grafik görüyorum. Renk renk çizgiler, karmaşık eksenler, içinde kaybolduğum 8-9 farklı veri seti... Bir süre bakıyorum anlamakta zorlanıyorum. Sonra düşünüyorum: Belki bu grafiği hazırlayan kişi için her şey çok açık. Kendi kafasında kurduğu yapıda, her bir çizgi bir şey anlatıyor. Ama ben o kafanın içinde değilim. Dolayısıyla bu verilerin ne demek istediğini belki de tam anlayamıyorum.
Bir hocam şöyle derdi:
“Senin kafanda her şey
anlamlı olabilir ama ben senin kafanın içinde değilim.” Bu cümle, iletişimin özünü o kadar güzel
özetliyor ki...
Bilmek Yetmiyor,
Aktarabilmek Gerek
Sadece bir şeyi bilmek,
onu başkalarına anlatabilmek anlamına gelmiyor. Bilgi, karşıya geçmediği sürece
gerçek anlamına ulaşamıyor. Aktarmak, anlatmak ve en önemlisi anlatılanın
anlaşılmasını sağlamak, bilgi kadar kıymetli. İşte tam da bu yüzden, iletişimin
özü basitleştirmekte yatıyor.
Ama burada çok önemli bir
ayrım var:
Basitleştirmek, içeriği
yüzeyselleştirmek değildir. Sade anlatmak, mesajı boşaltmak ya da onu popüler
kültür seviyesine çekmek değildir. Aksine, bir konuyu sade bir dille
anlatabiliyorsak, o konuyu gerçekten anladığımızı gösterir. Çünkü ancak özü
kavrayan kişi, gereksiz süslemeler olmadan, doğrudan anlatabilir.
Einstein da boşuna
dememiş: “Bir şeyi basitçe anlatamıyorsan, yeterince iyi anlamamışsındır.”
Ekonomistlerin ve
Finansçıların Sınavı
Sahada karşılaştığım en
büyük sorunlardan biri şu: Ekonomi ve finans alanında yapılan birçok analiz,
“genel geçer bilgiler” veya “genel kültür bilgisi” gibi algılanıyor. Oysa biz
sahada gerçek sorunlara çözüm üretmeye çalışıyoruz. Ancak anlatım dili o kadar
kapalı, o kadar teknik ve karmaşık ki, etki alanı daralıyor. Okuyucu anlamadığı
şeyi sahiplenmiyor.
Halbuki biz daha açık,
daha anlaşılır ve daha yalın raporlar yazmalıyız. Ama bu, içeriği basitleştirip
“hafifletmek” değil; tam tersine, onu özünden koparmadan anlaşılır kılmaktır. Karmaşıklığı azaltmak, etkisizleştirmek
değil; bilginin etkisini artırmaktır. Herkesin okuyabileceği, anlayabileceği
ama aynı zamanda derinliği olan metinler üretmek zorundayız. Çünkü bizim işimiz
sadece analiz etmek değil, aynı zamanda anlattığımız şeyin anlaşılmasını
sağlamak.
Sonuç: Anlaşılmak İçin
Sadeleş
İyi analiz sadece veriye
değil, anlatıma da dayanır. Bu yüzden, ekonomistlerin ve finansçıların daha
sade, daha açık ve daha empatik bir dille konuşmaları, yazmaları gerekiyor. Çünkü
anlatmak, ancak anlaşılırsa değerli.
Ve unutmayalım: Anlattığın
şey, karşındakinin anladığı kadardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder