Giriş
Hürmüz Boğazı, dünya enerji
güvenliğinin en kritik noktalarından biri olarak kabul edilmektedir. Basra
Körfezi ile Umman Denizi’ni birbirine bağlayan bu dar geçit, günlük ortalama 20
milyon varil petrol taşımacılığıyla küresel arzın yaklaşık beşte birini
oluşturmaktadır. Bu yönüyle Hürmüz, yalnızca coğrafi bir geçit değil; aynı
zamanda küresel ekonominin ve enerji piyasalarının nabzının attığı bir
stratejik arterdir. Son dönemde İran'ın boğazı kapatma tehditleri ve artan
bölgesel gerilimler, başta ABD ve Çin olmak üzere birçok ülke açısından ciddi
ekonomik ve jeopolitik riskler doğurmaktadır. Bu makalede, Hürmüz Boğazı’nda
olası bir kriz senaryosunun ABD ve Çin ekonomileri üzerindeki etkileri mercek
altına alınmaktadır.
ABD’ye Etkileri
Amerika Birleşik Devletleri, tarihsel
olarak Orta Doğu’daki enerji şoklarından ciddi şekilde etkilenmiş bir ülkedir.
Ancak son on yılda gerçekleşen kaya petrolü devrimi, ABD’yi dünyanın en büyük
petrol ve doğal gaz üreticisi haline getirmiştir. Bu dönüşüm, ABD'nin dış
petrole olan bağımlılığını önemli ölçüde azaltmış, ülkeyi net petrol
ihracatçısı konumuna taşımıştır. Enerji bağımsızlığındaki bu ilerleme, ABD
ekonomisinin Hürmüz Boğazı’na olan doğrudan bağımlılığını düşürmüş, dolayısıyla
bu tür boğaz kaynaklı arz kesintilerine karşı daha dirençli hale gelmesini
sağlamıştır. Ayrıca ABD, olası arz şoklarına karşı büyük stratejik petrol
rezervlerine (SPR) sahiptir. Bu rezervler, ani krizlerde piyasaya müdahale
ederek arz talep dengesini bir süre koruyabilecek potansiyele sahiptir. Kanada
başta olmak üzere, Kuzey Amerika’daki güvenilir kaynaklardan sağlanan tedarik
de ABD’nin enerji güvenliğini çeşitlendirmiştir. Ancak tüm bu gelişmelere
rağmen, küresel petrol fiyatlarında yaşanacak ani sıçramalar, ABD’de de benzin
fiyatları ve enflasyon üzerinde etkili olmaya devam edebilir.
Çin’e Etkileri
Çin açısından bakıldığında ise tablo
daha kırılgandır. Çin, dünyanın en büyük ham petrol ithalatçısı konumundadır ve
enerji ihtiyacının yaklaşık %70’ini ithalatla karşılamaktadır. 2025’in ilk
çeyreği itibarıyla Çin, Hürmüz Boğazı üzerinden günde ortalama 5,4 milyon varil
ham petrol ithal etmiştir. Çin’in Körfez ülkelerine olan yüksek bağımlılığı,
Hürmüz Boğazı’nda yaşanacak bir kesintinin Pekin ekonomisi üzerinde doğrudan ve
güçlü etkiler yaratma potansiyelini artırmaktadır. Çin, petrol ithalatında uzun
vadeli sözleşmeler yoluyla tedarik güvenliğini artırmaya çalışsa da, bu
sözleşmelerin büyük bölümü Brent veya WTI gibi uluslararası fiyat endekslerine
bağlıdır. Dolayısıyla, boğazda yaşanabilecek bir kriz durumunda fiyat şokları
kaçınılmaz olarak Çin’e yansıyacaktır.
Çin yönetimi, enerji güvenliğini
artırmak amacıyla stratejik petrol rezervlerini artırmakta ve Rusya, Batı
Afrika ve Latin Amerika gibi farklı bölgelerden ithalatı çeşitlendirmeye
çalışmaktadır. Ancak bu alternatiflerin hiçbirinin Hürmüz Boğazı’nın taşıdığı
hacmi telafi edecek kapasitede olmadığı ortadadır. Özellikle Orta Asya’dan
Çin’e ulaşan boru hatlarının kapasitesi sınırlı, taşıma maliyetleri ise oldukça
yüksektir. Ayrıca Çin’in sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatını artırma
çabaları da mevcut, ancak bu pazarın dalgalı fiyat yapısı ve sınırlı arz
esnekliği, enerji güvenliği risklerini ortadan kaldırmamaktadır.
Hürmüz Boğazı’nda yaşanacak olası bir
kriz, Çin ekonomisini yalnızca enerji maliyetleri üzerinden değil, üretim ve
ticaret zincirleri aracılığıyla da ciddi şekilde etkileyebilir. Petrol
fiyatlarında yaşanacak keskin artışlar, Çin’de üretim maliyetlerini yukarı
çekecek, bu da enflasyonist baskıları artıracaktır. ABD ile süregelen ticaret
savaşları nedeniyle zaten dış talepte daralma yaşayan Çin, iç tüketimin zayıf
kaldığı bir ortamda enerji fiyatlarının artışıyla birlikte büyüme ivmesini
yitirme riskiyle karşı karşıya kalabilir. Ayrıca Hürmüz Boğazı’ndan yapılan
taşımacılığın sekteye uğraması, deniz sigortası maliyetlerini ve teslimat
sürelerini artırarak Çin’in küresel üretim zincirindeki etkinliğini de
zayıflatabilir. Bu türden bir çoklu şok, yalnızca Çin’i değil, Çin’e bağlı
küresel tedarik zincirlerini de sarsarak dünya ekonomisinde domino etkisi
yaratabilir.
Hürmüz Boğazı Kapatılabilir mi?
Hürmüz Boğazı’nın tamamen ve uzun
süreli bir şekilde kapanması olasılığı düşük görülmektedir. İran, her ne kadar
zaman zaman boğazı kapatma tehdidinde bulunsa da, kendi petrol ihracatının da
büyük bölümünü bu boğazdan gerçekleştirmektedir. Dolayısıyla bu tür bir adım,
İran için ekonomik anlamda kendi ayağına kurşun sıkmak anlamına gelebilir. Öte
yandan ABD’nin 5. Filosu’nun bölgede konuşlanmış olması, boğazın uluslararası
deniz taşımacılığına açık kalmasını güvence altına alan önemli bir caydırıcı
unsur olarak öne çıkmaktadır. Tarihsel olarak da, 1980’lerdeki İran-Irak Savaşı
ve “Tanker Savaşı” gibi olaylarda boğazda tehditler yaşanmış, ancak
uluslararası topluluğun müdahalesiyle geçişler hiçbir zaman uzun süreli olarak
durmamıştır. Güncel piyasa beklentileri ve uzman yorumları da, boğazın birkaç
haftalık geçici kesintiler dışında uzun süreli olarak kapanma ihtimalinin düşük
olduğunu ortaya koymaktadır.
Sonuç
Sonuç olarak Hürmüz Boğazı, yalnızca
enerji ticaretinin değil, aynı zamanda jeopolitik istikrarın da anahtarı
niteliğindedir. ABD, kaya petrolü üretimi sayesinde bu tür krizlere karşı daha
esnek hale gelirken, Çin’in Hürmüz Boğazı’na olan yüksek bağımlılığı ciddi
kırılganlıklar yaratmaktadır. Bu kırılganlıkların, özellikle ticaret savaşları
gibi küresel ekonomik gerginliklerin yoğun olduğu dönemlerde daha belirgin hale
geldiği görülmektedir. Bu bağlamda ülkelerin enerji tedarik zincirlerini
çeşitlendirmesi, stratejik rezervlerini güçlendirmesi ve alternatif taşıma
yollarına yatırım yapması, yalnızca enerji güvenliği için değil, aynı zamanda
ekonomik istikrar için de kritik önem taşımaktadır. Hürmüz Boğazı’nda yaşanacak
bir kriz, bu dersleri hatırlatacak ve enerji stratejilerinde yapısal
dönüşümleri zorunlu kılacaktır.