Ülkenin
içinde bulunduğu yoğun bunalım ve bohem, üzücü şekilde gençlerin sorunlarının
görmezden gelinmesine neden oluyor. Güçlü bir geleceğin inşası için üzerine
titrenmesi gerekirken gençler şamar oğlanı misali sürekli suçlanarak,
azarlanarak ve kategorize edilerek toplumdan soyutlanıyor.
Normal koşullarda, 18-25 yaş arasındaki gençlerimizin ya üniversitede olması ya
da çalışması gerek. Fakat TÜİK istatistiklerine göre 18-25 yaş arası gençlerin
%27'si ne işte ne okulda. Nasıl yani ne yapıyorlar peki? En iyi ihtimalle hiçbir şey!! Her evde en iyi
ihtimalle hiçbir şey yapmayan bir genç yok mu şu anda? Bu kişilerin neler
yaptıkları, nasıl bir bunalım geçirdikleri, madde bağımlılığına olan
yatkınlıkları vs. çok kapsamlı bir çalışma konusudur gerçekten. Ancak yazının
odak noktası gereği bu kısmın pas geçilmesi gerekiyor.
Bir
işte ya da okulda olan gençler, yani 18-25 yaş arası gençlerin 2/3’ü neler
yapıyor? Üniversiteli ya da yeni mezun gençlerin durumu nedir peki? Eğer ufacık
bir kulak verme fırsatı bulursanız; çığlıkları, haykırışları ve hayal
kırıklıklarını ürpererek duyabilirsiniz. Ve tüm bunların önce umutsuzluğa,
sonra da depresyona dönüşmesini, çok az bir dikkatle bile, görebilirsiniz. Biz üniversiteli gençlere kulak verelim.
Lise
son sınıfa geçmiş bir çocuğu ele alalım. Aileler çocukları potansiyelini
değerlendirsin ve iyi bir üniversiteye gitsin diye dershaneye gönderiyor
genelde. Peki bir dershanenin yıllık ücreti ne kadar? 15 ila 40 bin arasında
değişiyor. Evet evet yanlış duymadınız. Diyelim ki genç vasat bir dershaneye
gitti ve 20 bin lira ödendi. Ot gibi yaşayıp sadece dershaneye gidip gelse ve
yemek yese yıllık 10 bin lira da ek masrafı olur. Bu kaba hesabı şu yüzden
yapıyorum. Hali hazırda zar zor geçinen, fahiş kiraları ödemekte zorlanan,
evine yeterli gıdayı bulamayan aileler için, bir gence bir yılda fazladan 30 bin
lira para harcamak inanılmaz bir fedakarlık. Çünkü bir asgari ücretlinin yaklaşık 5,5
maaşı ediyor. Neredeyse yılın yarısı….
Bu
ağır ekonomik yük hem ailede hem öğrencide inanılmaz bir psikolojik baskı
oluşturuyor. Gençler genelde ilk buldukları üniversite bölümüne kapağı atıp
kurtulmayı tasarlıyorlar. Bir kısmı üniversitelere, bir kısmı bazı bölümleri
iyi olan üniversitemsilere kalan kısmı ise lise düzeyinde dahi eğitim sunmayan
berbat dört duvarlara kaydoluyor. Meslek yüksekokulları ve açık öğretimleri
saymıyorum bile.
Xxx
üniversitesi xxx bölümüne yerleştiniz ibaresini gördükten hemen sonra derin bir
düşünce başlıyor. Acaba nerede kalacak bu çocuk? Bu ülkede KYK yurtları
çoğunlukla ya torpili olanlara ya belli gruplara çıkar ya da yurt kuş uçmaz
kervan geçmez bir yerdedir ve okula çok uzaktır. Bunlardan biri size uymuyorsa
ve yurt çıkmışsa bravo bu ne talih... Özel yurtlar için 50 bin lira neredeyse
taban fiyat olarak telaffuz ediliyor. Ev kiraları ise akıl almaz boyutta. Ahır
denecek yerlere istenen kiraları görseniz küçük dilinizi yutarsınız. Elektrik,
su, internet ve doğalgaz da cabası. Denemesi bedava, açın sahibinden.com'u
kiralık ilanlara bir bakın.
Hasbelkader
bir çatı bulup başınızı soktunuz diyelim. Geriye kalan sorunlar saymakla
bitmiyor ki... Mesela, her yerde bu çocuklar Z kuşağı internet canavarı falan
diyoruz ya şu an 10 gb interneti olan cep telefonu paket ücreti ne kadar
haberiniz var mı? Bu çocuklar eğitim görecek ya hani, peki ortalama ders kitabı
ne kadar bilen var mı? İngilizce ya da başka dilde kitapları söylemiyorum bile.
Millet eciş bücüş korsan kitaplardan, fotokopilerden çalışmaktan neredeyse kör
olacak. İyi de canım artık dijital çağ var ne kâğıdı dediğinizi duyar gibiyim.
Peki bugün ortalama bir tablet, telefon ya da bilgisayar ne kadar haberiniz var
mı? Hepsiburada.com’a bir bakın isterseniz.
Bugün
birçok üniversite de sadece öğle yemeği çıkıyor, onu da sadece 1 kez indirimli
yiyebiliyorsunuz. Yani aynı öğünde 2. kez indirimli yemek alamazsınız. Bugün
okullarda sandviç ya da tost ortalama 20 liraya, bir paket bisküvi 10 liraya
satılıyor. Yani bu çocuklar karnını bile
doğru düzgün doyuramıyor. Bugün simit 5 lira, 1 bardak çay en uygun yerde 5
lira...Kıyafet, sosyal hayat falan bunlar zaten lüks oldu artık. Mesela bugün
bir üniversiteli nasıl spor ayakkabı alsın ya da bir kot pantolon? Her ikisinin
de en ucuzu 300 liradan başlıyor. Gençler nerede nasıl sportif faaliyet yapsın
ki? Mesela halı saha kişi başı 60 lira. Basit bir tiyatro ya da sinema bilet
fiyatından haberiniz var mı?
Peki
hocam bu çocuklar nasıl işin içinden çıkıyor o zaman? İlk olarak basit düzey
ihtiyaçları dışındaki hemen hiçbir şeyi yapamıyorlar. Tıpkı bazı amca ve
teyzelerin istediği gibi. Onlar yapamamış ya hani, eskiden yokmuş…
İkinci
olarak burs bulmaya çalışıyorlar. Yukarıda anlattığım KYK yurdu hikayesi gibi
KYK bursları da (çoğunlukla) belli torpiliniz varsa ya da belli gruba
mensupsanız çıkıyor. Şayet sizde bu ikisi de yoksa ve burs çıkmışsa bravo
tekrar, müthiş şanslısınız... Neredeyse tüm torpilsiz gençler kredi alıyor,
yani aldıklarını geri ödeyecekler. Bu miktar şu anda 850 TL (ocak itibarıyla 1250), neye ne kadar
yeter bir düşünün isterseniz. Ülkemizde burs veren vakıf ve derneklerin sayısı
o kadar az ki, çok az öğrenciye ulaşıyor bu burslar. Kısacası burs da aslanın
ağzında..
Son
olarak şayet öğrencinin ailesi tüm masrafları karşılayacak şekilde maddi gücü yoksa geriye iki seçenek kalıyor.
a- Okulu
bırakmak
b- Çalışmak
Okulu
bırakan gençler ne işte ne okulda olmayan %27’ye dahil olmayacak şekilde, en
iyi ihtimalle hiçbir şey yapmıyor. Çok daha kötü senaryolar da var.
Okulu
bırakmayıp çalışmayı seçen gençlerin durumu ise kahredici gerçekten. Ücret alırken yarı zamanlı ancak çalışma
saatlerinde tam zamanlı hatta mesaili çalışan gençlerin aldıkları ücretler
inanılmaz komik. Günlük ortalama 150 liraya çalışıyorlar. Hem de köle gibi.
Giriş çıkış saatleri belirsiz, keyfi muamele had safhada, üstelik herhangi bir
güvence de söz konusu değil. Bir öğrenci
haftada 7 gün çalışsa ve KYK kredisi alsa ancak yurt parasını ya da kirasını
ödeyip okula devam edecek duruma gelebilir. Peki bu durumda bu genç nasıl
öğrenecek? Nasıl araştırma yapacak? Nasıl eğlenecek?
Bırakın
eğlenmeyi çocuklar bugün ailelerinin yanına gidecek otobüs bileti alamıyorlar.
Ülkenin en çok otobüs seferi olan hattı Ankara-İstanbul arasında otobüs bileti ortalama 300 lira. Şayet uzak bir şehre gidecekseniz geçmiş olsun.
Diyelim ki bir mucize oldu, yukarıdaki iç karartan tablo bir anda pembeleşti ve bütün sorunlar bir sihirli
dokunuşla çözüldü.. Gençler rahatlıkla üniversite okuyabiliyor diyelim...
Bir
şekilde üniversite okuyabilen gencin eğitim durumu ne peki? Bu durumda da
hayaller ve hayatlar taban tabana zıt maalesef…
Öncelikle
dört duvarı bir araya getirip üniversite tabelası asınca o beton yığını
üniversite olmuyor.
Ülkemizde yükseköğretim kurumları 3 gruba ayrılıyor.
a- Üniversiteler
b- Bazı
bölümleri kaliteli olan üniversitemsiler
c- Diplomaları
belediye meslek edindirme kursundan daha değersiz beton yığınları
Zorlarsak
a grubundaki devlet üniversitesi sayısını 10’a çıkarabiliriz. B grubuna
koyabileceğimiz devlet üniversitesi sayısı ise yine zorlasak 20’yi bulabilir.
Geriye 100 civarı kurum kalıyor maalesef. (Özel üniversiteler için
söyleyebileceğim tek şey, yine iyi niyetle sayarsak 15 tanesinin a ve b grubuna
girebileceğidir.) Peki neden böyle söylüyorum?
Çoğu
üniversitede okuma salonu ve kütüphane bile yok ki laboratuvar hak getire.
Olanlarda mahalle kütüphanesi ve lise laboratuvarı seviyesinde. Yerleşkelerde hiçbir
sosyal alan yok. Kel kör kantinler ve en fazla bir kafe, hepsi bu kadar.
Okullardaki tek eğlence yeri varsa langırt ya da masa tenisi bölümü. Ne bir
şenlik var ne eğlence. Ne konser düzenliyor okullar ne söyleşi ne de imza günü. Yurtiçi gezi bile düzenlenmiyor okullarda. Var olan kulüplerin
içi boş. Etkinlikler sadece resim çekip internet sitesinde ya da instagramda “xxx
etkinliğimizden kareler” demek için yapılan içi boş gösterilerden oluşuyor. Ne spor
turnuvası düzenleniyor ne de bir yarışma. Kariyer yönlendirmesi bile yok
okullarda. Peki ya verilen eğitimin
içeriği ne durumda?
Belediye
eğitimleri sertifikası gibi dağıtılan diplomalara maalesef doktora diplomaları
ile doçent ve prof unvanları da eklendi. Akademik yeterlik seviyesi çok kötü
durumda. O kadar ki birçok akademisyen, kaliteli bir lise öğretmeninden daha kapasitesiz.
Akademik kalitesi iyi olan birçok akademisyenin ise gençlere bir şey öğretmek
gibi bir düşüncesi yok. Bu iki grup akademisyen sınavda soracağı şeyleri
anlatır, evrakları tamamlar … Tüm hazırlık sadece ve sadece sınava yöneliktir.
Dersler eksik yapılır, ciddiyetten uzaktır. Öğrencilerin tüm amacı sınavı
geçmek olduğu için bu durumdan çok memnundur. Ülke için tam bir kaybet kaybet
senaryosu.. Hem akademik yeterliliği olup hem öğretme çabasında olanlara selam
olsun. Daha detay inceleme için buraya
bakabilirsiniz.
Bir
öğrencinin ortalama 25 saat ders olur fakat toplasan 15 saat ders almıyordur
doğrusu. Öğrenciyi motive eden, yönlendiren ve geleceğe hazırlayan tek bir
mekanizma yok sistemde. Müfredatlar berbat. Çağı yakalayan ya da mezuniyetten
sonra iş hayatında uygulanabilecek eğitim veren kurum sayısı parmakla sayılır
emin olun.
Tüm
bunların yanında gençler korkunç düzeyde toplumsal baskı ve tazyike maruz kalabiliyor.
Ülkemizin büyükleri bu gençleri hiçbir şey beğenmemekle, ahlaksızlıkla,
saygısızlıkla, terbiyesizlikle hatta kıymet bilmemezlikle suçluyor. Belli bir
kesim, gençlerin içinde bulunduğu duruma duyarlı olsa da büyük çoğunluk bu
çocukların çığlıklarına kulaklarını tıkamış ve ülkedeki herkesin kendi
konforuna sahip olduğunu düşünüyor.
Bazı
amcalar ve teyzeler; aç gözlülükle, bencillikle ya da saygısızlıkla suçladıkları
gençlerden kendi modası geçmiş bencil düşüncelerine saygı bekliyor, anlayış
bekliyor hatta bu görüşlerin sahiplenilmesi için baskı yapıyor. Tüm bu sürecin
sonucunda, üniversite gençliğinin büyük bölümü ile üst jenerasyon arasında korkunç
bir EPİSTEMOLOJİK KOPUŞ yaşanmış durumda.
Üniversiteleri
ve üniversitemsilerin kaliteli bölümlerini dışarda bırakarak; milyonlarca genç
kapris çekip emek verip hiçbir geçerliği olmayan şeyler öğrenmeye çalışıyorlar.
Sonuç
elbetteki kocaman bir hüsran.. Hayal kırıklığı, umutsuzluk ve depresyon..
Bir
şekilde üniversiteyi bitirmiş gencimiz büyük umutlarla iş aramaya başlıyor.
Önünde 3 seçenek var. Ya kamuda çalışmak ya özelde çalışmak ya da kendi işini
kurmak. Günümüz koşullarında eğer torpiliniz yoksa ilk seçenek maalesef pek mümkün
olmuyor. Şayet torpiliniz yok ve son dönemde kamuya girmişseniz, inanılmaz!! Hemen
yılbaşı piyango bileti alın, emin olun bu şansla tutmaması mümkün değil.. Mevcut koşullarda iş kurmak ise kolay kolay alınamayacak bir risk gibi görünüyor.
Gençlerin
özel sektörde karşılaştığı tavır ise büyük hayal kırıklığı… Kimi tecrübesizleri
almıyor, kimi erkekleri almıyor, kimi sigorta yapmadan 1 yıl deneme süresine
tabi tutuyor, kimi asgari ücretin altında maaş veriyor…. Bazı şanslı! gençler asgari
ücretin 1000-2000 üzerinde maaş alıp köle gibi haftada 72 saatten fazla
çalışıyor. Cehennemin dibindeki fabrikaya günde 3 saat yol gidip kuş kadar
maaşa çalışan var. Ancak ne olursa olsun günün sonunda; beceriksiz olan ve iş
beğenmeyen bu gençler oluyor yine.
Bakın
şu cümleler ne kadar tanıdık “adama asgari ücret verdim beğenmedi”, “güya
üniversite mezunu benim bildiğimin yarısını bilmiyor”, “gençler masa başı iş
bekliyor”, “adamı mühendis diye aldık bir halt bildiği yok”, “ ben ilkokul
mezunuyum sen üniversite mezunu ama bak ben sana iş veriyorum”, “ sanki çok
kabiliyetli gibi bir de 7 bin maaş istedi”, “cumartesi çalışıyoruz deyince yüzü
düştü”, “iş beğenmiyorlar”. Bu konu hakkında bir güldür güldür skeci öneriyorum linki burada. (https://www.youtube.com/watch?v=of3BLTp6oH0)
Bugüne
kadar dershaneye, okula, yurda on binlerce lira para dökmüşsün. KYK kredisi
kullanıp borçlanmışsın, üstüne o kadar emek ve zaman harcamışsın. Tüm bu eza
cefa hatta borç önemli değil hocam. Önemli olan karın tokluğuna saatlerce ve şikâyet
etmeden ve hatta minnet ederek çalışman. Yapmadığın anda iş beğenmezsin. Tabi
ki tüm bu anlatılan mesleğine göre iş bulunması durumundaki senaryo. Bir de şu
boyut var; mesela mühendis olmuşun ama kaportacıda iş buluyorlar sana, ya ama
bir dakika dersen iş beğenmez oluyorsun. Ya da işletme okumuşsun bir firmada
muhasebe+ sekreterlik + çay ocağı+ getir götür mal yükle işleri+ tahsilat ve ödemeye
bakman isteniyor tabi ki asgari ücrete.. Ya ama.. dediğin anda iş beğenmez,
nankör ve hainsin.
İşte
tüm bunları gören üniversiteli benim ne işim var burada yaa!!! Konumuna düşüp
yurt dışı hayalleri kurmaya başlıyor. Tabi bu sadece bir hayal. Doğru düzgün
dil bilmeyen, bir becerisi ve mesleği olmayan Türk gencini eli gavuru ne yapsın
ki. Ancak dil bilen (ya da öğrenen) meslek sahibi doktorlar,
mühendisler, bilişimciler, işletmeciler soluğu yurt dışında alıyor. Kalanların
büyük bölümü ise gidemeyenler maalesef. İşte bu üniversite sistemi, kalan tüm
gençleri vasat ve çaresiz şekilde, asgari ücrete çalışıp minnet etmeye
zorluyor, tabi iş bulabilirse..
50
yaş üstü amcalar ve teyzelerin birçoğu emekli olmuş ve bir ev sahibi olmuş
konumda. Hatta belki arabaları dahi vardır. Zamane gençliğinin! bırak ev, araba
sahibi olmayı yuva kurmak için dahi yeterli parayı kazanamadıklarını görmemeleri
üzücü maalesef. Maaşlı çalışan birinin bugün herhangi bir büyük şehirde kendi
çabası ile ev alma ihtimali var mı? Ya da orta halli bir araba?
Bugün
gençlere lazım olan tek şey onların sorunlarını anlayan bir ebeveyn nesli ve yukarıdaki
sorunlara çözüm üreten siyaset mekanizmasıdır.
Gençlerin
yaşadığı bu kriz, siyasi ya da ekonomik bütün krizlerden daha mühim. Tüm
krizler bir şekilde çözülür elbet ancak gençlerin eğitimi, kaliteli
yetiştirilmesi, beden akıl ve ruh sağlığı ihmal edilemeyecek derecede önemli
bir sorun. Bu çocuklar ülkenin geleceği ise, bugünün basit siyasi taktikleri
uğruna ülke geleceğini heba etmemek gerek..
Not: Yükseköğretime
dair sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin önerilerim için buraya
bakabilirsiniz…