12 Aralık 2022 Pazartesi

Üniversiteli Gençlik Krizi

Ülkenin içinde bulunduğu yoğun bunalım ve bohem, üzücü şekilde gençlerin sorunlarının görmezden gelinmesine neden oluyor. Güçlü bir geleceğin inşası için üzerine titrenmesi gerekirken gençler şamar oğlanı misali sürekli suçlanarak, azarlanarak ve kategorize edilerek toplumdan soyutlanıyor.  

Normal koşullarda, 18-25 yaş arasındaki gençlerimizin ya üniversitede olması ya da çalışması gerek. Fakat TÜİK istatistiklerine göre 18-25 yaş arası gençlerin %27'si ne işte ne okulda. Nasıl yani ne yapıyorlar peki?  En iyi ihtimalle hiçbir şey!! Her evde en iyi ihtimalle hiçbir şey yapmayan bir genç yok mu şu anda? Bu kişilerin neler yaptıkları, nasıl bir bunalım geçirdikleri, madde bağımlılığına olan yatkınlıkları vs. çok kapsamlı bir çalışma konusudur gerçekten. Ancak yazının odak noktası gereği bu kısmın pas geçilmesi gerekiyor.

Bir işte ya da okulda olan gençler, yani 18-25 yaş arası gençlerin 2/3’ü neler yapıyor? Üniversiteli ya da yeni mezun gençlerin durumu nedir peki? Eğer ufacık bir kulak verme fırsatı bulursanız; çığlıkları, haykırışları ve hayal kırıklıklarını ürpererek duyabilirsiniz. Ve tüm bunların önce umutsuzluğa, sonra da depresyona dönüşmesini, çok az bir dikkatle bile, görebilirsiniz. Biz üniversiteli gençlere kulak verelim.

Lise son sınıfa geçmiş bir çocuğu ele alalım. Aileler çocukları potansiyelini değerlendirsin ve iyi bir üniversiteye gitsin diye dershaneye gönderiyor genelde. Peki bir dershanenin yıllık ücreti ne kadar? 15 ila 40 bin arasında değişiyor. Evet evet yanlış duymadınız. Diyelim ki genç vasat bir dershaneye gitti ve 20 bin lira ödendi. Ot gibi yaşayıp sadece dershaneye gidip gelse ve yemek yese yıllık 10 bin lira da ek masrafı olur. Bu kaba hesabı şu yüzden yapıyorum. Hali hazırda zar zor geçinen, fahiş kiraları ödemekte zorlanan, evine yeterli gıdayı bulamayan aileler için, bir gence bir yılda fazladan 30 bin lira para harcamak inanılmaz bir fedakarlık. Çünkü bir asgari ücretlinin yaklaşık 5,5 maaşı ediyor. Neredeyse yılın yarısı….

Bu ağır ekonomik yük hem ailede hem öğrencide inanılmaz bir psikolojik baskı oluşturuyor. Gençler genelde ilk buldukları üniversite bölümüne kapağı atıp kurtulmayı tasarlıyorlar. Bir kısmı üniversitelere, bir kısmı bazı bölümleri iyi olan üniversitemsilere kalan kısmı ise lise düzeyinde dahi eğitim sunmayan berbat dört duvarlara kaydoluyor. Meslek yüksekokulları ve açık öğretimleri saymıyorum bile.

Xxx üniversitesi xxx bölümüne yerleştiniz ibaresini gördükten hemen sonra derin bir düşünce başlıyor. Acaba nerede kalacak bu çocuk? Bu ülkede KYK yurtları çoğunlukla ya torpili olanlara ya belli gruplara çıkar ya da yurt kuş uçmaz kervan geçmez bir yerdedir ve okula çok uzaktır. Bunlardan biri size uymuyorsa ve yurt çıkmışsa bravo bu ne talih... Özel yurtlar için 50 bin lira neredeyse taban fiyat olarak telaffuz ediliyor. Ev kiraları ise akıl almaz boyutta. Ahır denecek yerlere istenen kiraları görseniz küçük dilinizi yutarsınız. Elektrik, su, internet ve doğalgaz da cabası. Denemesi bedava, açın sahibinden.com'u kiralık ilanlara bir bakın.

Hasbelkader bir çatı bulup başınızı soktunuz diyelim. Geriye kalan sorunlar saymakla bitmiyor ki... Mesela, her yerde bu çocuklar Z kuşağı internet canavarı falan diyoruz ya şu an 10 gb interneti olan cep telefonu paket ücreti ne kadar haberiniz var mı? Bu çocuklar eğitim görecek ya hani, peki ortalama ders kitabı ne kadar bilen var mı? İngilizce ya da başka dilde kitapları söylemiyorum bile. Millet eciş bücüş korsan kitaplardan, fotokopilerden çalışmaktan neredeyse kör olacak. İyi de canım artık dijital çağ var ne kâğıdı dediğinizi duyar gibiyim. Peki bugün ortalama bir tablet, telefon ya da bilgisayar ne kadar haberiniz var mı? Hepsiburada.com’a bir bakın isterseniz.

Bugün birçok üniversite de sadece öğle yemeği çıkıyor, onu da sadece 1 kez indirimli yiyebiliyorsunuz. Yani aynı öğünde 2. kez indirimli yemek alamazsınız. Bugün okullarda sandviç ya da tost ortalama 20 liraya, bir paket bisküvi 10 liraya satılıyor. Yani bu çocuklar karnını bile doğru düzgün doyuramıyor. Bugün simit 5 lira, 1 bardak çay en uygun yerde 5 lira...Kıyafet, sosyal hayat falan bunlar zaten lüks oldu artık. Mesela bugün bir üniversiteli nasıl spor ayakkabı alsın ya da bir kot pantolon? Her ikisinin de en ucuzu 300 liradan başlıyor. Gençler nerede nasıl sportif faaliyet yapsın ki? Mesela halı saha kişi başı 60 lira. Basit bir tiyatro ya da sinema bilet fiyatından haberiniz var mı? 

Peki hocam bu çocuklar nasıl işin içinden çıkıyor o zaman? İlk olarak basit düzey ihtiyaçları dışındaki hemen hiçbir şeyi yapamıyorlar. Tıpkı bazı amca ve teyzelerin istediği gibi. Onlar yapamamış ya hani, eskiden yokmuş…

İkinci olarak burs bulmaya çalışıyorlar. Yukarıda anlattığım KYK yurdu hikayesi gibi KYK bursları da (çoğunlukla) belli torpiliniz varsa ya da belli gruba mensupsanız çıkıyor. Şayet sizde bu ikisi de yoksa ve burs çıkmışsa bravo tekrar, müthiş şanslısınız... Neredeyse tüm torpilsiz gençler kredi alıyor, yani aldıklarını geri ödeyecekler. Bu miktar şu anda 850 TL (ocak itibarıyla 1250), neye ne kadar yeter bir düşünün isterseniz. Ülkemizde burs veren vakıf ve derneklerin sayısı o kadar az ki, çok az öğrenciye ulaşıyor bu burslar. Kısacası burs da aslanın ağzında..

Son olarak şayet öğrencinin ailesi tüm masrafları karşılayacak şekilde maddi gücü yoksa geriye iki seçenek kalıyor.   

a- Okulu bırakmak      

b- Çalışmak

Okulu bırakan gençler ne işte ne okulda olmayan %27’ye dahil olmayacak şekilde, en iyi ihtimalle hiçbir şey yapmıyor. Çok daha kötü senaryolar da var.

Okulu bırakmayıp çalışmayı seçen gençlerin durumu ise kahredici gerçekten. Ücret alırken yarı zamanlı ancak çalışma saatlerinde tam zamanlı hatta mesaili çalışan gençlerin aldıkları ücretler inanılmaz komik. Günlük ortalama 150 liraya çalışıyorlar. Hem de köle gibi. Giriş çıkış saatleri belirsiz, keyfi muamele had safhada, üstelik herhangi bir güvence de söz konusu değil.  Bir öğrenci haftada 7 gün çalışsa ve KYK kredisi alsa ancak yurt parasını ya da kirasını ödeyip okula devam edecek duruma gelebilir. Peki bu durumda bu genç nasıl öğrenecek? Nasıl araştırma yapacak? Nasıl eğlenecek?

Bırakın eğlenmeyi çocuklar bugün ailelerinin yanına gidecek otobüs bileti alamıyorlar. Ülkenin en çok otobüs seferi olan hattı Ankara-İstanbul arasında otobüs bileti ortalama 300 lira. Şayet uzak bir şehre gidecekseniz geçmiş olsun.

Diyelim ki bir mucize oldu, yukarıdaki iç karartan tablo bir anda pembeleşti ve bütün sorunlar bir sihirli dokunuşla çözüldü.. Gençler rahatlıkla üniversite okuyabiliyor diyelim...

Bir şekilde üniversite okuyabilen gencin eğitim durumu ne peki? Bu durumda da hayaller ve hayatlar taban tabana zıt maalesef…

Öncelikle dört duvarı bir araya getirip üniversite tabelası asınca o beton yığını üniversite olmuyor.

Ülkemizde yükseköğretim kurumları 3 gruba ayrılıyor.    

a- Üniversiteler      

b- Bazı bölümleri kaliteli olan üniversitemsiler  

c- Diplomaları belediye meslek edindirme kursundan daha değersiz beton yığınları

Zorlarsak a grubundaki devlet üniversitesi sayısını 10’a çıkarabiliriz. B grubuna koyabileceğimiz devlet üniversitesi sayısı ise yine zorlasak 20’yi bulabilir. Geriye 100 civarı kurum kalıyor maalesef. (Özel üniversiteler için söyleyebileceğim tek şey, yine iyi niyetle sayarsak 15 tanesinin a ve b grubuna girebileceğidir.) Peki neden böyle söylüyorum?

Çoğu üniversitede okuma salonu ve kütüphane bile yok ki laboratuvar hak getire. Olanlarda mahalle kütüphanesi ve lise laboratuvarı seviyesinde. Yerleşkelerde hiçbir sosyal alan yok. Kel kör kantinler ve en fazla bir kafe, hepsi bu kadar. Okullardaki tek eğlence yeri varsa langırt ya da masa tenisi bölümü. Ne bir şenlik var ne eğlence. Ne konser düzenliyor okullar ne söyleşi ne de imza günü. Yurtiçi gezi bile düzenlenmiyor okullarda. Var olan kulüplerin içi boş. Etkinlikler sadece resim çekip internet sitesinde ya da instagramda “xxx etkinliğimizden kareler” demek için yapılan içi boş gösterilerden oluşuyor. Ne spor turnuvası düzenleniyor ne de bir yarışma. Kariyer yönlendirmesi bile yok okullarda.  Peki ya verilen eğitimin içeriği ne durumda?

Belediye eğitimleri sertifikası gibi dağıtılan diplomalara maalesef doktora diplomaları ile doçent ve prof unvanları da eklendi. Akademik yeterlik seviyesi çok kötü durumda. O kadar ki birçok akademisyen, kaliteli bir lise öğretmeninden daha kapasitesiz. Akademik kalitesi iyi olan birçok akademisyenin ise gençlere bir şey öğretmek gibi bir düşüncesi yok. Bu iki grup akademisyen sınavda soracağı şeyleri anlatır, evrakları tamamlar … Tüm hazırlık sadece ve sadece sınava yöneliktir. Dersler eksik yapılır, ciddiyetten uzaktır. Öğrencilerin tüm amacı sınavı geçmek olduğu için bu durumdan çok memnundur. Ülke için tam bir kaybet kaybet senaryosu.. Hem akademik yeterliliği olup hem öğretme çabasında olanlara selam olsun.  Daha detay inceleme için buraya bakabilirsiniz.

Bir öğrencinin ortalama 25 saat ders olur fakat toplasan 15 saat ders almıyordur doğrusu. Öğrenciyi motive eden, yönlendiren ve geleceğe hazırlayan tek bir mekanizma yok sistemde. Müfredatlar berbat. Çağı yakalayan ya da mezuniyetten sonra iş hayatında uygulanabilecek eğitim veren kurum sayısı parmakla sayılır emin olun.

Tüm bunların yanında gençler korkunç düzeyde toplumsal baskı ve tazyike maruz kalabiliyor. Ülkemizin büyükleri bu gençleri hiçbir şey beğenmemekle, ahlaksızlıkla, saygısızlıkla, terbiyesizlikle hatta kıymet bilmemezlikle suçluyor. Belli bir kesim, gençlerin içinde bulunduğu duruma duyarlı olsa da büyük çoğunluk bu çocukların çığlıklarına kulaklarını tıkamış ve ülkedeki herkesin kendi konforuna sahip olduğunu düşünüyor.

Bazı amcalar ve teyzeler; aç gözlülükle, bencillikle ya da saygısızlıkla suçladıkları gençlerden kendi modası geçmiş bencil düşüncelerine saygı bekliyor, anlayış bekliyor hatta bu görüşlerin sahiplenilmesi için baskı yapıyor. Tüm bu sürecin sonucunda, üniversite gençliğinin büyük bölümü ile üst jenerasyon arasında korkunç bir EPİSTEMOLOJİK KOPUŞ yaşanmış durumda.

Üniversiteleri ve üniversitemsilerin kaliteli bölümlerini dışarda bırakarak; milyonlarca genç kapris çekip emek verip hiçbir geçerliği olmayan şeyler öğrenmeye çalışıyorlar.

Sonuç elbetteki kocaman bir hüsran.. Hayal kırıklığı, umutsuzluk ve depresyon..

Bir şekilde üniversiteyi bitirmiş gencimiz büyük umutlarla iş aramaya başlıyor. Önünde 3 seçenek var. Ya kamuda çalışmak ya özelde çalışmak ya da kendi işini kurmak. Günümüz koşullarında eğer torpiliniz yoksa ilk seçenek maalesef pek mümkün olmuyor. Şayet torpiliniz yok ve son dönemde kamuya girmişseniz, inanılmaz!! Hemen yılbaşı piyango bileti alın, emin olun bu şansla tutmaması mümkün değil.. Mevcut koşullarda iş kurmak ise kolay kolay alınamayacak bir risk gibi görünüyor.

Gençlerin özel sektörde karşılaştığı tavır ise büyük hayal kırıklığı… Kimi tecrübesizleri almıyor, kimi erkekleri almıyor, kimi sigorta yapmadan 1 yıl deneme süresine tabi tutuyor, kimi asgari ücretin altında maaş veriyor…. Bazı şanslı! gençler asgari ücretin 1000-2000 üzerinde maaş alıp köle gibi haftada 72 saatten fazla çalışıyor. Cehennemin dibindeki fabrikaya günde 3 saat yol gidip kuş kadar maaşa çalışan var. Ancak ne olursa olsun günün sonunda; beceriksiz olan ve iş beğenmeyen bu gençler oluyor yine.

Bakın şu cümleler ne kadar tanıdık “adama asgari ücret verdim beğenmedi”, “güya üniversite mezunu benim bildiğimin yarısını bilmiyor”, “gençler masa başı iş bekliyor”, “adamı mühendis diye aldık bir halt bildiği yok”, “ ben ilkokul mezunuyum sen üniversite mezunu ama bak ben sana iş veriyorum”, “ sanki çok kabiliyetli gibi bir de 7 bin maaş istedi”, “cumartesi çalışıyoruz deyince yüzü düştü”, “iş beğenmiyorlar”. Bu konu hakkında bir güldür güldür skeci öneriyorum linki burada. (https://www.youtube.com/watch?v=of3BLTp6oH0)

Bugüne kadar dershaneye, okula, yurda on binlerce lira para dökmüşsün. KYK kredisi kullanıp borçlanmışsın, üstüne o kadar emek ve zaman harcamışsın. Tüm bu eza cefa hatta borç önemli değil hocam. Önemli olan karın tokluğuna saatlerce ve şikâyet etmeden ve hatta minnet ederek çalışman. Yapmadığın anda iş beğenmezsin. Tabi ki tüm bu anlatılan mesleğine göre iş bulunması durumundaki senaryo. Bir de şu boyut var; mesela mühendis olmuşun ama kaportacıda iş buluyorlar sana, ya ama bir dakika dersen iş beğenmez oluyorsun. Ya da işletme okumuşsun bir firmada muhasebe+ sekreterlik + çay ocağı+ getir götür mal yükle işleri+ tahsilat ve ödemeye bakman isteniyor tabi ki asgari ücrete.. Ya ama.. dediğin anda iş beğenmez, nankör ve hainsin.

İşte tüm bunları gören üniversiteli benim ne işim var burada yaa!!! Konumuna düşüp yurt dışı hayalleri kurmaya başlıyor. Tabi bu sadece bir hayal. Doğru düzgün dil bilmeyen, bir becerisi ve mesleği olmayan Türk gencini eli gavuru ne yapsın ki. Ancak dil bilen (ya da öğrenen) meslek sahibi doktorlar, mühendisler, bilişimciler, işletmeciler soluğu yurt dışında alıyor. Kalanların büyük bölümü ise gidemeyenler maalesef. İşte bu üniversite sistemi, kalan tüm gençleri vasat ve çaresiz şekilde, asgari ücrete çalışıp minnet etmeye zorluyor, tabi iş bulabilirse..

50 yaş üstü amcalar ve teyzelerin birçoğu emekli olmuş ve bir ev sahibi olmuş konumda. Hatta belki arabaları dahi vardır. Zamane gençliğinin! bırak ev, araba sahibi olmayı yuva kurmak için dahi yeterli parayı kazanamadıklarını görmemeleri üzücü maalesef. Maaşlı çalışan birinin bugün herhangi bir büyük şehirde kendi çabası ile ev alma ihtimali var mı? Ya da orta halli bir araba?

Bugün gençlere lazım olan tek şey onların sorunlarını anlayan bir ebeveyn nesli ve yukarıdaki sorunlara çözüm üreten siyaset mekanizmasıdır.

Gençlerin yaşadığı bu kriz, siyasi ya da ekonomik bütün krizlerden daha mühim. Tüm krizler bir şekilde çözülür elbet ancak gençlerin eğitimi, kaliteli yetiştirilmesi, beden akıl ve ruh sağlığı ihmal edilemeyecek derecede önemli bir sorun. Bu çocuklar ülkenin geleceği ise, bugünün basit siyasi taktikleri uğruna ülke geleceğini heba etmemek gerek..

Not: Yükseköğretime dair sorunların nasıl çözüleceğine ilişkin önerilerim için buraya bakabilirsiniz…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder