Dünyayı kasıp kavuran virüs
ülkemize de ulaştı maalesef. Çin’de eylül aylarında ortaya çıkan virüs dalga
dalga tüm dünyaya yayıldı. Ülkemizde hükümet (uzun zaman sonra) takdir edilecek
şekilde bir kriz yönetimi sergiledi ve sergilemeye devam ediyor. Okulların
tatil edilmesi, tüm etkinliklerin iptal edilmesi, bar ve kafelerin kapatılması,
yurtdışından gelenlerin karantinaya alınması vs. hepsi tam zamanında ve harika
önlemler. Fakat gelin görün ki hükümetin bütün önlemlerini bizzat halkımızın
büyük çoğunluğu boşa çıkartıyor. Okulların kapanmasını fırsata çevirip gezmeye
çıkanlar, sırf karantinaya alınmamak için Bulgaristan üzerinden yurda girmeye
çalışanlar, karantinaya alındığı yurttan çocuk gibi kaçmaya çalışanlar, topluca
asker uğurlayanlar, inadına cemaat olup namaz kılanlar… liste uzar gider.
Umarım bir an önce gereken bilinçlenme yaşanır ve bu beladan kurtuluruz. İşin
bu kısmı tamamen sağlıkçılara ait bir konu. Gelelim ekonomik yönüne.
Salgın hastalık sebebiyle dünya
ekonomisi çok derin bir şok içerisinde. 2008 küresel krizinin etkileri henüz tam
atlatılamamışken; ticaret savaşları, Brexit, ABD-İran gerginliği, petrol
fiyatlarının dip yapması derken zaten çok ciddi bir sıkışma yaşayan küresel
ekonomi virüs etkisiyle bunalıma girdi.
Bank of America dünyanın en büyük ekonomisi için 2. Çeyrekte %12
civarında bir küçülme bekliyor. Bir hizmet ekonomisi olan ABD için durum daha
vahim bile olabilir. Avrupa tarafında ise durum daha kötü. AB virüsün getirdiği
yıkıma hem daha hazırlıksız yakalandı hem de virüsten daha fazla etkilenecek
gibi görünüyor. Çin’de üretimin durma noktasına gelmesi, Japonya ve Kore gibi
çok önemli küresel aktör olan ekonomilerde yaşanan çok büyük sorunlar devasa
bir krizin başında olduğumuzu gösteriyor.
Bütün bunları göz önüne alarak
ülkemizin durumunu değerlendirmek ve ona göre önlemler almak gerekiyor.
Öncelikle Türkiye bu salgına çok hazırlıksız yakalandı. 2013 yılından beri
giderek daha çok bozulan ekonomik göstergeler 2018’de ABD ile başlayan rahip
Brunson krizi ile zirve yapmış, yaşanan kur şoku büyük bir enflasyon yaratmış,
bu enflasyon neticesinde faizler yükselmiş bir durumdaydı. Sürekli seçim
atmosferinde bulunulması ve seçim ekonomisi uygulanması bütçe dengesinin önemli
ölçüde bozulmasına neden oldu. Bütçe açığı sebebiyle devlet ciddi oranda
borçlanma yoluna gitti. 2018 ve 2019 yılları toplam bütçe açığı 200 milyar TL
dolayında (kaynak).
Ayrıca 2018 yılında seçim ekonomisinin diğer sac ayağı olan kredi garanti fonu
kullanılarak piyasalara ciddi oranda para dağıtıldı ve yüksek büyüme rakamları
yakalandı. Tabi bu süreçte firmaların borçluluk oranları ile bankaların batık
kredi oranları ciddi anlamda yükseldi. Ayrıca batması gereken firmalar
kurtarıldığı için ekonomik yapıda bir çarpıklık daha oluştu. Kredi garanti fonu
ile sağlanan suni büyüme sonucunda ekonominin ivmesinin nasıl düştüğü buradan görülebilir. 1 yıldır küçülen ekonomi hali hazırda ciddi bir işsizlik ve hayat pahalılığı üretmiş
durumda. Son 15 yılın en büyük işsizlik oranları ile virüs salgınına yakalanmış
bulunuyoruz (kaynak).
İçerde yaşadığımız sorunların
yanında ABD, AB, Suriye, Rusya ve Libya ile yaşanan sorunlar ülkemizin
risklerini ciddi oranda artırdı. Hatta Akdeniz’de yaşanan doğalgaz sondaj
sorunu üzerine tuz biber oldu. Hem ekonominin ivme kaybetmesi (hatta 3 çeyrek küçülmesi)
hem de sahip olduğumuz bölgesel riskler yüzünden dış piyasalardan borçlanma
olanağımız oldukça kısıtlı durumda. Ülkemizin zaten yüksek olan risk primi (CDS)
puanı zirveye ulaşmış durumda (kaynak).
Durumu özetlersek geliri giderini
karşılamayan bu nedenle bedelli askerlikten imar affına, Merkez Bankası
akçesinden vergi affına kadar bütün ek gelirleri toplayan ve buna rağmen yine
de 2 yılda 200 milyar TL bütçe açığı veren bir devletimiz var. KGF, istihdam teşviki
gibi devlet desteklerine alışmış kendi başına ayakta durması zor olan ve
borçluluğu çok yüksek bir özel kesimimiz var. Hali hazırda çok yüksek bir
işsizliğe ve geçim sıkıntısına sahip aynı zamanda borçluluk oranı da çok yüksek
bir hane halkımız var.
Virüs salgını ortadan kalkınca
bize fırsat mı doğar yoksa toz duman kalkınca yaralarımızın farkına mı varırız
bilemiyorum (Bu biraz şu an biraz da salgın sonrası yapılacak radikal
düzenlemelere ve diğer ülkelerin durumuna bağlı). Fakat eğer acil ekonomik
tedbirler alınmaz ise zincirleme bir şekilde ekonomik faaliyetler küçülecek.
Modern ekonomi biliminin temelini
beklentiler oluşturuyor. Eğer ekonomik aktörlere ülkenin bu krizden çıkılabileceği
net bir şekilde gösterilemez ise durum pek parlak görünmüyor. Peki böyle bir
durumda ne yapmalı? Hükümet bir paket açıkladı. Bu paket ile sorunları çözmek
olası görünmüyor. Reel kesim ciddi bir sıkıntı içinde. Paketteki birkaç madde
dışında işe yarar bir şey yok maalesef.
Yapılması gereken ilk hamlelerden
biri firmaları ve bankaları ayakta tutmak. Hükümetin bu noktadaki adımı
vergileri ötelemek ve uygun kredi vermek. Gayet makul adımlar. Esnafın Halkbank
kredi ödemelerini ötelemek ve şirketlerin kredi ödemelerini ötelemek de öyle.
Bunun dışında ihracatçıların satamadıkları ürünler için stok finansman kredisi
verilecek. Kısacası devlet vergi alacağını ertelemiş (ki ertelemese zaten
alamayacak) ve KGF ile uygun kredi ortamı oluşturmuş. Faaliyetine geçici ara vermiş firma çalışanlarına kısa çalışma ödeneği getirilmiş (AVM mağazaları gibi). Fakat isyeri kapananlara ya da işten çıkarılmalara karşı birsey yok. Kaldı ki yeme içme sektöründe ciddi bir kayıt dışı istihdam söz konusu.
Diğer maddeler tam olarak
fiyasko. Havayolu vergisi 18’den 1’e düşmüş. Ee zaten seyahat eden yok ne işe
yarar. Otellerde konaklama vergisi düşmüş. Konut kredisinde %20 olan teminat %10’a düşmüş. Hocam millet ayakta kalmak
derdinde ne konutu ne seyahati? Vatandaşa uygun kredi
verilecekmiş. Kapanan ya da iş hacmi daralan işyerlerinin tamamı işçilerine ya
ücretsiz izin verdi ya da işten çıkardı kim nasıl alacak bu krediyi? Asgari
ücrette zaten mevcut olan destek devam edecekmiş. Tüccar temerrüde düşerse de
yanında mücbir sebep yazacakmış. Temerrüde düştükten sonra mücbir sebep yazsa
ne yazmasa ne?
Yukarıda söylediğim gibi daha
önceden zaten kaynaklarımızın dibini sıyırdığımız için bu kriz ortamında kullanabileceğimiz bir kaynağımız yok. IMF dışında bir yerden borçlanmak da oldukça maliyetli.
Tek yapabildiğimiz bazı alacaklardan feragat edip açık olan bütçeyi biraz daha
açmak. Ya da para basmak. Veya bugünler için biriktirilen işsizlik fonunu
kullanmak.
Peki esas sorunlar neler?
Mesela geçici olarak dükkanını
kapatan, kapatmasa da satışı olmayan esnafın kirası ne olacak?
Doğru düzgün gelir elde edemeyen
esnaf işçi maaşını nasıl ödeyecek? Borçlarını nasıl ödeyecek? Ve tabi ki
geçimini nasıl sağlayacak?
Ücretsiz izine çıkarılan işçiler;
ev kirasını, elektrik-su-doğalgaz faturalarını nasıl ödeyecek? Temel gıda
maddelerini nasıl alacak? Vermeyi düşündüğünüz uygun faizli krediyi nasıl
ödeyecek? Bu insanlar bir mal ve hizmet tüketmediği için ve yakın bir gelecekte
de tüketemeyeceği için esnaf ve şirketlerin sorunu daha da büyümeyecek mi?
Havayolu, otobüs firmaları,
neredeyse tüm turizm sektörü, mağazacılık ve yeme içme sektörü durmuş durumda.
Bu firmalar işçi çıkarmış bile olsalar sabit giderleri o kadar yüksek ki. En
çok ihracat yaptığımız ülkeler virüsün en çok vurduğu AB ülkeleri. Dolayısıyla
ihracatımızda ciddi bir düşüş var. (Düşüşün büyük kısmı kalıcı olacak) Bu düşüş
sonucu firmalar önemli ölçüde işçi çıkarıyorlar.
Peki ne yapmalı?
Herkesin elini taşın altına
sokması gerektiği bir kriz yaşıyoruz. Kiracılar için kiranın büyük bir bölümü
ya da tamamı 3 ay süreyle ertelenmeli. Ve bu 3 aylık kira 1 yıl içinde diğer
kiralara eklenerek vadeli ödenebilmeli. Vatandaşların mevcut ihtiyaç ve konut
kredisi ödemeleri 3 ay ötelenmeli. Bu ötelenmeden doğan faiz ile önceki borca
ait faiz ve anapara 1 yıl içindeki taksitlere eklenerek ödenebilmeli.
Vatandaşın elektrik, su, doğalgaz, internet ve cep telefonu faturaları 3 ay
ötelenmeli. Bunu yapacak firmalara öteleme yaptıkları tutar kadar kısa vadeli
kredi verilmeli ve faizi devlet ödemeli. Kayıtlı şekilde iş arayıp bulamayan ve
bu dönemde işten çıkarılan fakat işsizlik maaşını kanunen hak etmeyenlere 3 ay
süreyle işsizlik maaşı verilmeli (sadece virüs nedeniyle kapanan firmalara
değil). İşsizlik maaşı süresi dolanların süresi 3 ay uzatılmalı. İşsizlik fonunda 120 milyar TL para bugünler için var. İşçisini
çıkarmayan işverenlere belirli bir rakama kadar (örneğin işçi başı 1.000 TL)
ödeme yapılmalı. Virüsün en çok etkilediği 60 yaş üstü vatandaşın bir geliri
yok ise 3 ay 1.000 TL civarında yardım yapılmalı. Böylece çalışan kesimin
ayakta kalmasını sağlayabilirsiniz.
İşveren için vergi ve kredilerin
ötelenmesi gayet faydalı. Bunun yanında kiraların, enerji giderlerinin aynı
şekilde ötelenmesi gerekir. Yakıt giderinin önemli bir maliyet oluşturduğu
aşikâr. Bu nedenle zaten küresel olarak yerlerde sürünen akaryakıtta önemli bir
vergi indirimi acilen yapılmalı. Çek ve senet ödemeleri ile diğer ticari
ödemeler düşük bir faiz oranı karşılığında 3 aya kadar ötelenebilmeli. Devletin
ödemesi gereken KDV iadeleri acilen ödenmeli. Mal, hizmet ve yapım ihalelerinden doğan yükümlülükler acilen ödenmeli. Ticaret hukukunda süreler çok
önemli. Zaman aşımı ya da hak kaybı olmaması adına derhal adli ve mali tatil
öne çekilmeli.
Bu şekilde işvereni ve işçiyi bir
süre ayakta tutabiliriz. Bu süreçten sonrasında uygun faizli krediler ya da
teşvikler işe yarayabilir bambaşka politikalar uygulanabilir. Önemli olan oraya
ulaşıp ulaşamayacağımız. Dünyadaki diğer tüm ülkeler bu süreçte büyük paketler
açıkladı. Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri için kaynak sorunu yok. Fakat bizim
gibi ülkeler için ciddi bir kaynak sorunu olduğu ortada. Bu nedenle bugünler
için işçilerin alın terinden biriktirilen işsizlik fonu kullanılmalıdır. Sonrasında
enflasyon riskini göze alıp TCMB tıpkı FED, AMB ve BOE gibi tahvil alımı
yapabilir (kısaca para basabilir). IMF’nin virüs için ayırdığı büyük kaynaktan
kredi kullanılabilir. Ya da dış piyasalardan yüksek faizli borç alınabilir. Bu
seçim artık hükümete ait. Önemli olan temel göstergeleri mümkün olduğu kadar az
bozarak ayakta kalabilmek. Bu önerilerin aksine ya da tersine başka birçok
önlem alınabilir. Fakat hane halkını ve firmaları ayakta tutamaz isek ekonomik
olarak hiç kimse ayakta kalamaz. Umarım virüs kısa süre içinde yok olur ve umarım bankacılık sektörü bu krizi atlatabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder