Giriş
Finera olarak, 19 Mart’taki siyasi krizin ardından Türkiye genelinde 50’ye
yakın sanayi şirketiyle görüşme fırsatı bulduk. Bu şirketler arasında savunma
sanayinden yedek parçaya, makineden plastiğe, tekstilden ana metale kadar pek
çok sektörden paydaşımız yer alıyor.
Trump döneminde
yaşanan yoğun belirsizlik ortamı ile 19 Mart sonrası borsada meydana gelen
çöküş ve finansal dengelerin bozulması, reel sektörde sanılandan çok daha derin
etkiler bırakmış durumda. Görüştüğümüz her şirket ve her sektörde üç temel
sorun öne çıkıyor:
- Maliyetler yüksek,
- Gelir artışı sınırlı,
- Çin’le rekabet edilemiyor.
Uzun süredir bu
sorunlara bültenlerimizde yer veriyoruz. Ancak son saha ziyaretlerimizde dikkat
çeken iki yeni gelişme öne çıktı:
Birincisi; büyük
hacimli iş yapan ya da aynı ürünü yıl içerisinde tekrar tekrar satan bazı
şirketlerin, üretimi geçici olarak azaltarak veya durdurarak talebi
toplulaştırdığı ve bu üretimi Çin’e kaydırmaya başladığı.
İkincisi ise; Çin’de daralan iç talep, ihracat kısıtları ve küresel
belirsizlikler nedeniyle birçok Çinli KOBİ zorluk yaşamaya başlamış durumda. Bu
süreçte bazı Türk şirketlerinin, zor durumda olan bu Çinli firmaları satın alma
veya ortaklık kurma yönünde adımlar attığını gözlemledik. Hatta döküm sektörü
gibi geleneksel sanayi alanlarında bile benzer hedeflerin konuşulduğuna şahit
olduk.
Elbette bu tablo
bizim açımızdan üzücü. Ancak şirketlerin finansal sürdürülebilirliklerini
koruyabilmek için bu tür adımları değerlendirmek zorunda kalmaları da bir
gerçek.
Uzun süredir
vurguladığımız üzere Türkiye’nin bir sanayi politikası (hatta herhangi bir
ekonomi politikası) bulunmuyor. Etkin bir sanayi politikası uygulamak içinde
Türkiye’de sanayi yapısını ve özelliklerini incelemek gerekiyor.
Türkiye’nin Mikro Ölçekli Sanayi Yapısı
İhracat Çeşitliliğine Etkisi
Yukarıda verilen
görselde de görüldüğü üzere, Türkiye hem ihracat yapılan ülke sayısı hem de
ihraç edilen ürün sayısı bakımından yüksek bir çeşitliliğe sahiptir. Bu durum,
mikro ölçekte üretim yapan firmaların farklı pazarlara özel ürünler üretebilme
kapasitesiyle doğrudan ilişkilidir. Esnek üretim hatları ve düşük sabit
maliyetler, bu firmalara hızlı ürün döngüleri ve piyasa giriş esnekliği sunar.
Büyük
Ölçekli Üretim Yapıları
Buna karşın büyük
ölçekli üretim tesisleri, özellikle küresel şoklar, tedarik zinciri aksamaları
ve finansal dalgalanmalarda daha kırılgan hale gelmektedir. Ayrıca, büyük
tesislere parça veya hizmet sağlayan fason üreticiler, ana üreticinin
daralmasıyla birlikte ani talep kayıplarına maruz kalmaktadır. Bu da iş
güvencesizliği ve kapasite kullanım oranlarında dalgalanmalara yol açmaktadır.
Trump Tarifeleri ve 19 Mart Krizinin Sonuçları
Trump dönemiyle
başlayan gümrük tarifeleri ve 19 Mart siyasi krizinin şirketler üzerindeki
etkileri, oldukça farklı boyutlarda kendini göstermektedir. Özellikle finansal
kaldıraç oranı yüksek olan şirketlerin, Merkez Bankası'ndan (TCMB) beklediği
faiz indirimlerine büyük ölçüde bel bağladığı; ancak faiz indirimlerinin
ötelenmesinin bu şirketlerde ciddi tahribatlara yol açtığı gözlemlenmektedir.
Buna karşın, finansal yapısı güçlü olan şirketlerin en büyük temennisi, mevcut
belirsizlik ortamının 2026 yılına kadar uzamamasıdır. Görüştüğümüz neredeyse
tüm şirketler 2025 yılını “kayıp yıl” olarak değerlendirmektedir. Sadece
savunma sanayi şirketlerinin Avrupa’da önemli girişimlerde bulunduğu ve bu
sektörde 2025’e yönelik iyimser beklentilerin hâkim olduğu görülmektedir.
Döviz kuru konusu
ise bir diğer önemli sorun alanı olarak öne çıkmaktadır. Tüm paydaşlar, yüksek
enflasyonun kalıcılığına ve döviz kurunun enflasyonun oldukça gerisinde
kalmasına yönelik ciddi şikâyetler dile getirmektedir. Bu konuyu daha önce
kapsamlı biçimde ele aldığımız için burada tekrar detaylandırmıyoruz.
Trump
tarifelerinin Türkiye’ye fayda sağlayabileceğini düşünen tek sektör, savunma
sanayi gibi görünmektedir. Diğer birçok şirket ise üretimlerinin bir bölümünü
ya da tamamını Çin’e kaydırma eğilimindedir. Çin’de iç tüketimin azalması,
küresel ticaretin gerilemesi ve ABD tarifeleri nedeniyle önemli bir üretim
fazlası bulunuyor. Hatta bazı firmalar, Çin’de faaliyet gösteren şirketleri
satın alma yönünde ciddi planlar yapmaktadır.
Son olarak, grup
şirketlerinin hizmet ve ticaret sektörlerine daha fazla ağırlık vermeye
başladığını ve birçok sanayi şirketinin ürün çeşitliliğini azaltma yönünde
kararlar aldığını gözlemledik.
Tüm bu gelişmeler
birlikte değerlendirildiğinde, Türkiye’de ihracat odaklı çalışan küçük ve orta
ölçekli işletmelerin (KOBİ’lerin), esnek üretim yapıları sayesinde görece daha
az sorun yaşayacağı öngörülmektedir. Ancak yüksek kapasiteli üretim yapan büyük
tesislerde, küresel konjonktürün ve Çin’in agresif üretim stratejilerinin ciddi
riskler doğurduğu açıktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder