21 Mart 2020 Cumartesi

Koronavirüs Ekonomisi

Dünyayı kasıp kavuran virüs ülkemize de ulaştı maalesef. Çin’de eylül aylarında ortaya çıkan virüs dalga dalga tüm dünyaya yayıldı. Ülkemizde hükümet (uzun zaman sonra) takdir edilecek şekilde bir kriz yönetimi sergiledi ve sergilemeye devam ediyor. Okulların tatil edilmesi, tüm etkinliklerin iptal edilmesi, bar ve kafelerin kapatılması, yurtdışından gelenlerin karantinaya alınması vs. hepsi tam zamanında ve harika önlemler. Fakat gelin görün ki hükümetin bütün önlemlerini bizzat halkımızın büyük çoğunluğu boşa çıkartıyor. Okulların kapanmasını fırsata çevirip gezmeye çıkanlar, sırf karantinaya alınmamak için Bulgaristan üzerinden yurda girmeye çalışanlar, karantinaya alındığı yurttan çocuk gibi kaçmaya çalışanlar, topluca asker uğurlayanlar, inadına cemaat olup namaz kılanlar… liste uzar gider. Umarım bir an önce gereken bilinçlenme yaşanır ve bu beladan kurtuluruz. İşin bu kısmı tamamen sağlıkçılara ait bir konu. Gelelim ekonomik yönüne.

Salgın hastalık sebebiyle dünya ekonomisi çok derin bir şok içerisinde. 2008 küresel krizinin etkileri henüz tam atlatılamamışken; ticaret savaşları, Brexit, ABD-İran gerginliği, petrol fiyatlarının dip yapması derken zaten çok ciddi bir sıkışma yaşayan küresel ekonomi virüs etkisiyle bunalıma girdi.  Bank of America dünyanın en büyük ekonomisi için 2. Çeyrekte %12 civarında bir küçülme bekliyor. Bir hizmet ekonomisi olan ABD için durum daha vahim bile olabilir. Avrupa tarafında ise durum daha kötü. AB virüsün getirdiği yıkıma hem daha hazırlıksız yakalandı hem de virüsten daha fazla etkilenecek gibi görünüyor. Çin’de üretimin durma noktasına gelmesi, Japonya ve Kore gibi çok önemli küresel aktör olan ekonomilerde yaşanan çok büyük sorunlar devasa bir krizin başında olduğumuzu gösteriyor.

Bütün bunları göz önüne alarak ülkemizin durumunu değerlendirmek ve ona göre önlemler almak gerekiyor. Öncelikle Türkiye bu salgına çok hazırlıksız yakalandı. 2013 yılından beri giderek daha çok bozulan ekonomik göstergeler 2018’de ABD ile başlayan rahip Brunson krizi ile zirve yapmış, yaşanan kur şoku büyük bir enflasyon yaratmış, bu enflasyon neticesinde faizler yükselmiş bir durumdaydı. Sürekli seçim atmosferinde bulunulması ve seçim ekonomisi uygulanması bütçe dengesinin önemli ölçüde bozulmasına neden oldu. Bütçe açığı sebebiyle devlet ciddi oranda borçlanma yoluna gitti. 2018 ve 2019 yılları toplam bütçe açığı 200 milyar TL dolayında (kaynak).

Ayrıca 2018 yılında seçim ekonomisinin diğer sac ayağı olan kredi garanti fonu kullanılarak piyasalara ciddi oranda para dağıtıldı ve yüksek büyüme rakamları yakalandı. Tabi bu süreçte firmaların borçluluk oranları ile bankaların batık kredi oranları ciddi anlamda yükseldi. Ayrıca batması gereken firmalar kurtarıldığı için ekonomik yapıda bir çarpıklık daha oluştu. Kredi garanti fonu ile sağlanan suni büyüme sonucunda ekonominin ivmesinin nasıl düştüğü buradan görülebilir. 1 yıldır küçülen ekonomi hali hazırda ciddi bir işsizlik ve hayat pahalılığı üretmiş durumda. Son 15 yılın en büyük işsizlik oranları ile virüs salgınına yakalanmış bulunuyoruz (kaynak).

İçerde yaşadığımız sorunların yanında ABD, AB, Suriye, Rusya ve Libya ile yaşanan sorunlar ülkemizin risklerini ciddi oranda artırdı. Hatta Akdeniz’de yaşanan doğalgaz sondaj sorunu üzerine tuz biber oldu. Hem ekonominin ivme kaybetmesi (hatta 3 çeyrek küçülmesi) hem de sahip olduğumuz bölgesel riskler yüzünden dış piyasalardan borçlanma olanağımız oldukça kısıtlı durumda. Ülkemizin zaten yüksek olan risk primi (CDS) puanı zirveye ulaşmış durumda (kaynak).

Durumu özetlersek geliri giderini karşılamayan bu nedenle bedelli askerlikten imar affına, Merkez Bankası akçesinden vergi affına kadar bütün ek gelirleri toplayan ve buna rağmen yine de 2 yılda 200 milyar TL bütçe açığı veren bir devletimiz var. KGF, istihdam teşviki gibi devlet desteklerine alışmış kendi başına ayakta durması zor olan ve borçluluğu çok yüksek bir özel kesimimiz var. Hali hazırda çok yüksek bir işsizliğe ve geçim sıkıntısına sahip aynı zamanda borçluluk oranı da çok yüksek bir hane halkımız var.

Virüs salgını ortadan kalkınca bize fırsat mı doğar yoksa toz duman kalkınca yaralarımızın farkına mı varırız bilemiyorum (Bu biraz şu an biraz da salgın sonrası yapılacak radikal düzenlemelere ve diğer ülkelerin durumuna bağlı). Fakat eğer acil ekonomik tedbirler alınmaz ise zincirleme bir şekilde ekonomik faaliyetler küçülecek.

Modern ekonomi biliminin temelini beklentiler oluşturuyor. Eğer ekonomik aktörlere ülkenin bu krizden çıkılabileceği net bir şekilde gösterilemez ise durum pek parlak görünmüyor. Peki böyle bir durumda ne yapmalı? Hükümet bir paket açıkladı. Bu paket ile sorunları çözmek olası görünmüyor. Reel kesim ciddi bir sıkıntı içinde. Paketteki birkaç madde dışında işe yarar bir şey yok maalesef.

Yapılması gereken ilk hamlelerden biri firmaları ve bankaları ayakta tutmak. Hükümetin bu noktadaki adımı vergileri ötelemek ve uygun kredi vermek. Gayet makul adımlar. Esnafın Halkbank kredi ödemelerini ötelemek ve şirketlerin kredi ödemelerini ötelemek de öyle. Bunun dışında ihracatçıların satamadıkları ürünler için stok finansman kredisi verilecek. Kısacası devlet vergi alacağını ertelemiş (ki ertelemese zaten alamayacak) ve KGF ile uygun kredi ortamı oluşturmuş. Faaliyetine geçici ara vermiş firma çalışanlarına kısa çalışma ödeneği getirilmiş (AVM mağazaları gibi). Fakat isyeri kapananlara ya da işten çıkarılmalara karşı birsey yok. Kaldı ki yeme içme sektöründe ciddi bir kayıt dışı istihdam söz konusu.

Diğer maddeler tam olarak fiyasko. Havayolu vergisi 18’den 1’e düşmüş. Ee zaten seyahat eden yok ne işe yarar. Otellerde konaklama vergisi düşmüş. Konut kredisinde %20 olan teminat %10’a düşmüş. Hocam millet ayakta kalmak derdinde ne konutu ne seyahati? Vatandaşa uygun kredi verilecekmiş. Kapanan ya da iş hacmi daralan işyerlerinin tamamı işçilerine ya ücretsiz izin verdi ya da işten çıkardı kim nasıl alacak bu krediyi? Asgari ücrette zaten mevcut olan destek devam edecekmiş. Tüccar temerrüde düşerse de yanında mücbir sebep yazacakmış. Temerrüde düştükten sonra mücbir sebep yazsa ne yazmasa ne?

Yukarıda söylediğim gibi daha önceden zaten kaynaklarımızın dibini sıyırdığımız için bu kriz ortamında kullanabileceğimiz bir kaynağımız yok. IMF dışında bir yerden borçlanmak da oldukça maliyetli. Tek yapabildiğimiz bazı alacaklardan feragat edip açık olan bütçeyi biraz daha açmak. Ya da para basmak. Veya bugünler için biriktirilen işsizlik fonunu kullanmak.

Peki esas sorunlar neler?
Mesela geçici olarak dükkanını kapatan, kapatmasa da satışı olmayan esnafın kirası ne olacak?
Doğru düzgün gelir elde edemeyen esnaf işçi maaşını nasıl ödeyecek? Borçlarını nasıl ödeyecek? Ve tabi ki geçimini nasıl sağlayacak?
Ücretsiz izine çıkarılan işçiler; ev kirasını, elektrik-su-doğalgaz faturalarını nasıl ödeyecek? Temel gıda maddelerini nasıl alacak? Vermeyi düşündüğünüz uygun faizli krediyi nasıl ödeyecek? Bu insanlar bir mal ve hizmet tüketmediği için ve yakın bir gelecekte de tüketemeyeceği için esnaf ve şirketlerin sorunu daha da büyümeyecek mi?

Havayolu, otobüs firmaları, neredeyse tüm turizm sektörü, mağazacılık ve yeme içme sektörü durmuş durumda. Bu firmalar işçi çıkarmış bile olsalar sabit giderleri o kadar yüksek ki. En çok ihracat yaptığımız ülkeler virüsün en çok vurduğu AB ülkeleri. Dolayısıyla ihracatımızda ciddi bir düşüş var. (Düşüşün büyük kısmı kalıcı olacak) Bu düşüş sonucu firmalar önemli ölçüde işçi çıkarıyorlar.

Peki ne yapmalı?
Herkesin elini taşın altına sokması gerektiği bir kriz yaşıyoruz. Kiracılar için kiranın büyük bir bölümü ya da tamamı 3 ay süreyle ertelenmeli. Ve bu 3 aylık kira 1 yıl içinde diğer kiralara eklenerek vadeli ödenebilmeli. Vatandaşların mevcut ihtiyaç ve konut kredisi ödemeleri 3 ay ötelenmeli. Bu ötelenmeden doğan faiz ile önceki borca ait faiz ve anapara 1 yıl içindeki taksitlere eklenerek ödenebilmeli. Vatandaşın elektrik, su, doğalgaz, internet ve cep telefonu faturaları 3 ay ötelenmeli. Bunu yapacak firmalara öteleme yaptıkları tutar kadar kısa vadeli kredi verilmeli ve faizi devlet ödemeli. Kayıtlı şekilde iş arayıp bulamayan ve bu dönemde işten çıkarılan fakat işsizlik maaşını kanunen hak etmeyenlere 3 ay süreyle işsizlik maaşı verilmeli (sadece virüs nedeniyle kapanan firmalara değil). İşsizlik maaşı süresi dolanların süresi 3 ay uzatılmalı. İşsizlik fonunda 120 milyar TL para bugünler için var. İşçisini çıkarmayan işverenlere belirli bir rakama kadar (örneğin işçi başı 1.000 TL) ödeme yapılmalı. Virüsün en çok etkilediği 60 yaş üstü vatandaşın bir geliri yok ise 3 ay 1.000 TL civarında yardım yapılmalı. Böylece çalışan kesimin ayakta kalmasını sağlayabilirsiniz.

İşveren için vergi ve kredilerin ötelenmesi gayet faydalı. Bunun yanında kiraların, enerji giderlerinin aynı şekilde ötelenmesi gerekir. Yakıt giderinin önemli bir maliyet oluşturduğu aşikâr. Bu nedenle zaten küresel olarak yerlerde sürünen akaryakıtta önemli bir vergi indirimi acilen yapılmalı. Çek ve senet ödemeleri ile diğer ticari ödemeler düşük bir faiz oranı karşılığında 3 aya kadar ötelenebilmeli. Devletin ödemesi gereken KDV iadeleri acilen ödenmeli. Mal, hizmet ve yapım ihalelerinden doğan yükümlülükler acilen ödenmeli. Ticaret hukukunda süreler çok önemli. Zaman aşımı ya da hak kaybı olmaması adına derhal adli ve mali tatil öne çekilmeli.

Bu şekilde işvereni ve işçiyi bir süre ayakta tutabiliriz. Bu süreçten sonrasında uygun faizli krediler ya da teşvikler işe yarayabilir bambaşka politikalar uygulanabilir. Önemli olan oraya ulaşıp ulaşamayacağımız. Dünyadaki diğer tüm ülkeler bu süreçte büyük paketler açıkladı. Kuzey ve Batı Avrupa ülkeleri için kaynak sorunu yok. Fakat bizim gibi ülkeler için ciddi bir kaynak sorunu olduğu ortada. Bu nedenle bugünler için işçilerin alın terinden biriktirilen işsizlik fonu kullanılmalıdır. Sonrasında enflasyon riskini göze alıp TCMB tıpkı FED, AMB ve BOE gibi tahvil alımı yapabilir (kısaca para basabilir). IMF’nin virüs için ayırdığı büyük kaynaktan kredi kullanılabilir. Ya da dış piyasalardan yüksek faizli borç alınabilir. Bu seçim artık hükümete ait. Önemli olan temel göstergeleri mümkün olduğu kadar az bozarak ayakta kalabilmek. Bu önerilerin aksine ya da tersine başka birçok önlem alınabilir. Fakat hane halkını ve firmaları ayakta tutamaz isek ekonomik olarak hiç kimse ayakta kalamaz. Umarım virüs kısa süre içinde yok olur ve umarım bankacılık sektörü bu krizi atlatabilir.