18 Kasım 2019 Pazartesi

Hak,Hukuk ve Çorba

İnsanımıza ait tüm fikri ve fıtri tanımlamaları bir bardak çorba ile anlamak mümkün mü sizce? Bence mümkün. Malum doktora dersleri için haftada 2 kez İstanbul'a gidiyorum. Sabahın köründe trenden inip, 'marmarayda ne işim var yahu bir boğaz havası alayım bari' deyip Üsküdar'a iniyorum. Üsküdar belediyesi sabahları çorba dağıtıyor iskelede. Biz normal insanlar sıraya girip bir bardak çorba ve bir ekmek alırken, bazı insanımsılar sıraya kaynak yapıp doğrudan çorbaya koşuyorlar. Birde sıraya girip 2,3 hatta bazen 4 bardak çorba alıp evinin ekmek ihtiyacını burdan giderenler var. Ben bile bir ekmek ve bir bardak çorba ile doyabiliyorken bu nasıl açlık :). Tabiki gözü açlık sevgili dostlar. Evden getirdiği poşete ekmek dolduran hatta son bardak çorbayı içemeyenler var. (Evsizler ve muhtaçlar yazımızın konusu değil. Onlar isterse kazanı götürebilirler.) Ah be abicim ah be ablacım. Sen 3-4 bardak çorba ve bir çuval ekmek aldın diye okula gidecek çocuklara, işe gidenlere yani kısaca başkalarına çorba kalmadı. 

Yahu ne çorbaymış allasen içmeyiver azizim diyorsunuzdur belki. Sorun çorba değil ki. Kendisine verilene razı olmayıp başkalarının hakkına fütursuzca tecavüz eden insanlar. Başkalarına gidecek bir hizmeti kendine yontup gözü ve karnı doyduktan sonra başkasına müsaade eden insan güruhu sorun. 

Bir tarafta hakkına razı olup sıraya geçen ve başkalarının hakkına saygı gösterenler. Diğer tarafta tam tersi. İsin ilginç tarafı toplumdaki insanların büyük kısmı duyarlı, hak hukuk bilen insanlar. Ne hazinki bu oran gitgide azalıyor. 

Bir bardak çorba yahu deyip geçmeyin dostlar. Etrafımızda bencil, sadece kendini düşünen, başkalarının hakkını gasp eden ve bunu marifet zanneden insan sayısı her geçen gün artıyor. Sebebi ne ola ki? Hiç düşünüyor muyuz? Acaba dürüst insanların hakkını korumak bir yana onları aptal yerine koyan bu sistem olabilir mi? 

Çok dikkatli olmak gerek. Bu gidişle dürüst insanlar birer birer taraf degistirecek gibi görünüyor. Şark kurnazlarının deyimiyle, yakında hakkını yiyeceğiniz bir 'enayi' bulamayabilirsiniz.  Çok dikkat!!

7 Kasım 2019 Perşembe

Üç Büyük Rezil

Ülkemizde bir futbol kulübünün taraftarı olan kişiler genelde fanatiktir. Takımının aleyhine bariz penaltıya bile itiraz ederler ama iş kendi takımı lehine olunca olmayan faulü dahi savunurlar. Bu insanlar genelde aynı körlükte siyasi bir partiyi destekler.

Galatasaray 20 yıldır aldığı UEFA kupasıyla övünüyor. Yok süper kupa almışta yok na mağlup kupa almışta. Daha öncesi kupa 1 de yarı final oynamışta işte kaç kez şampiyonlar liginde başarı göstermişte vs vs vs. En erkeni 6 yıl öncesine ait galibiyetler zaferler düşmüyor dillerden. Elbetteki bu başarılar yaşandı. Ama artık yaşanmıyor ve yasanma ihtimali de pek görünmüyor. Ligde şampiyon oluyorsun fakat büyük maç kazanamıyorsun. Aldığın başarı iç saha galibiyetleri sayesinde. O da taraftar baskısıyla.

Fenerbahçe için durum daha kötü tabi. Rakibiyle 20 yıllik kupayı kutladığı için dalga gecerken kendisi 17 yıllık bir galibiyeti kutluyor. Dünkü tarih 6 Kasım. Malum 6-0 FB-GS derbisinin 17. yılı. Twitler trend topicler videolar aman ne büyük kutlama. Tabi bir Fenerbahçeli için Galatasaray'ı 6-0 yenmenin verdiği keyfi başka ne verir bilinmez. Ama bıktırdı be abi. 17 yıl olmuş. Fenerbahçenin son 15 yılda elle tutulur tek başarısı evinde derbi kaybetmemek. 5-6 yılda bir sampiyon olup arada bir derbi kazanarak bu gemi yürümez ki. 15 yıl onceki Fenerbahçe ne konuşuyordu şimdi ne konuşuyor. Fenerbahçe icin neyseki basketbol var diyorduk orda da iki yıldır işler iyi gitmiyor. 

Beşiktaş için ise çok daha kötü bu durum. Kırk yılın başında düzgün bir kadro kurup başına da düzgün hoca getirince 2 yıl işler düzgün gitti gibi. Tabi Türkler'in yönettiği her oluşumda olduğu gibi işler düzgün gidince birbirine girdiler. Önce takım dağıldı sonra hoca gitti. İşte tüm Beşiktaş camiasının ağzında o iki yıllık tat var. Son 20 yılı o iki yıl gibi zannediyorlar. Hocam 25 yılda 4 kez şampiyon olmuşsun. Avrupa'da tek başarın o iki yıllık pırıltılı donemde gelmiş. O takım o hoca o yönetim gitmiş. Sen hala gruptan lider çıktık diye övünüyorsun.

3 güya büyük kulüp. Şu rezaletlere bakın. Şampiyonlar ligi grup aşamasında biri hiç gol atmamış, diğeri hiç puan alamamış, öbürü dillere destan bir fark yemiş. Hepsi diğerinin rezilliği ile alay ederken oklar kendisine dönünce hemen geçmişteki kısa süreli pırıltıdan bahsedip içini rahatlatıyor. Oyuncu yetistirme, mali durumu duzeltme, oyun kalitesini artırma, tesis altyapı iyileştirme vs vs hiç bir başarı yok. Tesadüfen şampiyon olup şampiyonlar ligine giden ve hiç bir başarı göstermeyip geri gelen takımlarsınız. 2. Grup kulüplerin katıldığı UEFA'da bile başarı yok.

Acaba yaptığımız kısır tartışmanın sadece hangimiz daha rezil kulübüz tartışmasından ibaret olduğunu ne zaman anlayacağız? Bir sistem oluşturmaksızın yaşanan saman alevi başarılar ile yıllarca övünmenin ne kadar küçük düşürücü olduğunu ne zaman fark edeceğiz?
Tabiki hiç bir zaman. Kendi takımının yanlışlarını görüp düzeltmek yerine rakibine çamur atarak, kendi kalitesini artırmak yerine rakibini bulunduğu yere çekerek, en olmadı hakemlere saldırarak daha olmadı illegal işlere saparak tatmin olmak daha kolay çünkü. Ya bi dakika. Bu durum size çok tanıdık gelmedi mi? Bugünün siyasi ortamıyla aşırı benzemiyor mu? Yoksa sorun partilerde ya da kulüplerde değilde seçmen ve taraftarda mı?

5 Kasım 2019 Salı

Durduk Yerde Mutlu Olmak

Sabah 9:30 da Beyazitta dersim var. 22:00 Ankara İstanbul trenine bilet almışım. Her seferinde yaptığım gibi erkenden gara gelip, erkenden koltuguma oturdum. Harekete yarım saat kala bir vatandaş elinde biletle gelip ' bu koltuk benim hocam' dedi. Bu durumu binlerce kez yaşamış biri olarak, telefonumu çıkarıp uygulamayı açtım. Abonman bilgilerimi girdim ve bilete ulaştım. Adama gösterip 'bak bu koltuk benim' dedim gayet artistçe. Sonra adama yardımcı olmak maksadıyla bileti alıp kontrol ettim. Muhtemelen başka vagondur diye tahmin ederken bir baktım ki bilet hakikaten benim koltuğa ait. Nasıl ya bi dakka derken tekrar uygulamayı açıp biletime baktığımda biletimi açığa almış olduğumu farkettim. Kafamda binlerce soruyla koltuğu adama verip kalktım. Yarınki derse yetişmek için bu trene binmem şart. Bileti neden açığa aldığımı hatırlamaya calisirken hemen uygulamaya girip aynı trene bir bilet daha aldım. Yeni biletimin vagonuna ilerlerken bir anda açığa aldığım bilette sadece dönüş biletini değiştirdiğimi, gidiş dönüş bileti olduğu için iki bilette de değişiklik yapmam gerektiğini, bu nedenle de ilk biletin bir arka koltugunu aldığımı ışık hızında hatırlayıp koca bir hassiktir çıkarttım ağzımdan. Mevcut durumda elimde aynı trende iki bilet vardı ve trenin hareket etmesine 20 dakika kalmıştı. Hemen o berbat TCDD uygulamasını açıp biletlerden birini iade etmek istedim sistem izin vermedi. Açığa almak istedim yine izin vermedi. Tarihi değiştirmek istedim yine aynı cevap. Kendime iyice kızmaya başladım. Salak salak salak salak. Son çare gardaki gişe geldi aklıma. Tcdd'nin hiç bir personelinin bugüne kadar bir iş hallettiğini görmediğim için boşver gerek yok dedim. Az sonra ne kaybederim diyerek gişeye koştum. Sonuçta işin ucunda 55 TL var :). Gişedeki kadın hiç beklemediğim bir şekilde bileti abonmanıma iade etti. Bende bir sırıtma hali. Nasıl sevindim nasıl sevindim anlatamam. Kendimi 55 TL kazanmış gibi hissediyordum. Halbuki trene ilk bindigim durumdan farklı olarak bir arka koltukta seyahat edecektim. Kulaklarıma dedemin o eşsiz vecizi çalındı, 'Allah sevdiği kuluna önce eşeğini kaybettirir sonra da buldurur'.  Ortada birşey yokken önce 55 TL kaybedip sonra bularak bir salı akşamı durduk yere mutlu ettim kendimi. 

4 Kasım 2019 Pazartesi

25 Kuruş

Markette alışveriş yapılmış vaziyette herkes kasiyer kızın önüne tespih tanesi gibi dizildik. Sırası gelen adam aldığı, 5-6 parça eşya ile marketi satın almış gibi bir edaya sahip. Kredi kartını uzatışı, mimikleri tavırları fena. Kasiyer kız uflayıp pufluyor. İşlem bittikten sonra adamdan bir salya geldi 'bir poşet ver dolduralım, neremize sokacaz bunları'.. Kasiyer adama bir pisliğe bakar gibi bakarak yanıtladı '25 kuruş alayım. Poşet ücretli.' Marketin mülkiyetini aldığını düşünen adam sinirlendi. Parayı yazı tura atar gibi kıza fırlattı 'doymadınız paraya be doymadınız' diye kustu içindekini. Sonra kasiyer 'benim cebime giren bir şey yok beyefendi' diye son bir söz söyledi. Bu sefer sadece markete değil içindekilere de sahip olduğunu düşünen adam poşeti kasiyere fırlatıp 'doldur şunları' diye buyurdu. Kasiyer ise bir sonraki müşterinin işlemine geçerek duymazdan geldi. Neyse ki marketi ve içindekileri 5 parça eşya ile satın aldığını zanneden şahıs uzatmadı ve mesele kapandı.
Bizim insanımız poşeti ücretli yapan yöneticiler ve bunu fırsata çeviren işletmeciler yerine gücünün yettiği kasiyerlere efelik yapmaya bayılıyor. 
Sonuçtan memnun değil fakat o sonuca neden olan sebepten bi haberiz hepimiz.